Tahmin edildiği gibi kara harekâtı başladı. Sıcak takip yapılıyor. Her halde, 24 cana kıyan teröristler ağır darbe alacak.
Peki sonra... 1984'ten bugüne kadar 40 bin PKK'lının hayatını kaybettiği belirtiliyor. Binlerce de şehit verdik. Ama "terörün kökü kazınmadı"
PKK, Türk devletini yenemez. Buna mukabil, başka ülkelerde gördüğümüze benzer adımlar atılmadan, biz de terörü sonlandıramayız. Zaten, tarafları masaya oturmaya, karşılıklı konuşmaya sevk eden bu "yenişememe" olgusu (Ne zafer, ne mağlubiyet) değil mi?
Güney Afrika'da beyazlarla siyahlar, Kuzey İrlanda'da Katolik İrlandalılarla İngilizler, İspanya'da BASK bölgesinin temsilcileriyle İspanyollar, aradaki husumete rağmen bir araya gelmediler mi? Güney Afrika'nın lideri Nelson Mandela'nın cümlelerini hatırlayalım: "Barış dostla yapılmaz; bu yüzden düşmanla masaya oturacaksın."
Masaya oturdunuz... Ön koşul olmayacak.
"Silâhları gömersen, ancak o zaman seninle konuşurum" derseniz, adım atamazsınız. Buna mukabil süresiz ateşkes için anlaşmak mümkün. İkincisi, teröre partiler üstü bir mesele gibi bakacaksınız. Kimse siyasi istismar yoluna sapmayacak. Üçüncü şartı, Hasan Cemal'in bir makalesinden alıyorum. Belfast'ta temasları sırasında bağımsızlık yanlısı Sinn Fein partisinin bir milletvekilinden duymuş: "Bisikletin üstündeymişsiniz gibi sürekli pedal çevireceksiniz. Durduğunuzda bisikletten düşmez misiniz? Dolayısıyla, barış sürecini kesintisiz devam ettireceksiniz."
Unutmayalım ki, mazisinde birbirlerine ağır kayıplar verdirmiş taraflar arasında, ilk bakışta, güvensizlik hâkimdir. İtimat, atılacak adımlarla, zaman içinde tesis edilebilir.
Tabii bir de, bu işi yürüten partinin güçlü bir iktidar olması gerekiyor. Zayıf koalisyonlar çözemez sorunu. Türkiye'de bu da var. Dolayısıyla, Tayyip Erdoğan omuzlarında ağır bir sorumluluk taşıyor.