Balyoz duruşmasında, bazı şüpheliler, iki gün önce Eskişehir'de ele geçirilen yeni belgelerin de sahte olduğunu ileri sürmüşler. Ergenekon'dan Balyoz'a, Kafes'ten İrtica ile Mücadele Eylem Planı'na kadar hep aynı iddia: Sahte... sahte... sahte...
Son bir örnek vermek gerekirse, Fuhuş ve Askeri Casusluk çetesi sanıklarından İbrahim Sezer'in avukatı İhsan Nuri Tezel, duruşmada, Poyrazköy sanığı Ergin Geldikaya'nın evinde bulunan flash belleğin, İbrahim Sezer'den çıkmış gibi gösterildiğini söylemişti. Gazeteler, bu iddiayı manşet yaptı. Avukat Tezel'e göre, Geldikaya'nın flash belleği, suç unsuru bulunmamasına rağmen ailesine teslim edilmemiş ve birileri, müvekkili Sezer'i zan altında bırakan belgeleri söz konusu flash belleğe yüklemişti.
Ne kadar önemli bir iddia değil mi! Ama anında yalan olduğu meydana çıktı. Aynı marka ve aynı seri numarasını taşıyan birden fazla flash belleğin olması doğalmış. Geldikaya'nın ailesi, defalarca davet edilmesine rağmen, flash belleği almaya gelmemiş ve flash bellek, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde muhafaza ediliyormuş. Aynı marka ve seri numarasını taşıyan İbrahim Sezer'e ait flash bellek ise, Adli Emanet'te bulunuyormuş.
Avukat İhsan Nuri Tezel daha önce de, "Müvekkilimin ifadesini saptırdılar. Telefonda 'Ben ondan sonra Vika'nın yanına uğrarım ...meye' demediği halde, sarf etmediği sözlere dayanarak, çeteyle arasında irtibat kurdular" demişti. Bu da gazetelerde "Sehven ifade" şeklinde alaycı başlıklarla yer bulmuştu. Halbuki, Sezer'in ikametinde ele geçirilen telefon fihristinde, çeteyle ilişkiyi doğrulayan veriler mevcut olduğu gibi, yaptığı çok sayıda telefon görüşmesi, dijital veri ve doküman (200 TSK mensubuna ait özel hayatlarıyla ilgili video görüntüleri, fotoğraflar, mail vs.) örgütle bağlantısının delillerini oluşturuyordu.
Nedense Casusluk davası, Balyoz ve Ergenekon kadar ilgi çekmedi; hep başka olayların gölgesinde kaldı. Ya da sadece davayı sulandıran iddialar gazetelere yansıdı.