CHP, kısmen de olsa önseçim yaptı.
Bu iyi bir başlangıç ama önseçimin, partiye kayıtlı bütün üyeleri kapsaması, üye sayısının da il ve ilçe başkanları tarafından -hâkimiyeti kaybederim endişesiyledondurulmaması gerekir. CHP, ayrıca, aday adaylarını Parti Meclisi'nin onayına sunuyor. Parti Meclisi, Genel Başkan'ın iradesine karşı çıkmaz denilse bile, gene de bir tartışma zemini söz konusu. CHP'deki durumu "Yetmez ama evet" cümlesiyle açıklayabiliriz.
Öte yandan, bazı çevreler açısından -ki ben de onlardan biriyim- Ergenekon sanıklarıyla münasebet olumsuzluk yaratıyor. CHP'nin muhalefette bile arzu edilen ölçüde oylarının artmamasının basit bir sebebi var. Türkiye'de derin devlet ile siyaset arasındaki mücadele hâlâ devam ediyor. Deniz Baykal liderliğindeki CHP, tamamen devlet partisi konumuna oturmuştu. AK Parti'yi, şöyle ya da böyle, meşru ya da gayrimeşru yöntemlerle devirmek isteyen bürokratik gücün temsilcisiydi. Kılıçdaroğlu ile belirli bir değişme iradesi ortaya çıkmakla birlikte, Ergenekoncu adayların listede yer alması, CHP'yi yeniden derin devlet çizgisine çekecektir.
Hele, Mustafa Balbay gibi, yıllardır CHP'yi destekleyen bir isim istisna tutulursa, diğerlerinin aday gösterilmesini, müşterek bir dünya görüşüyle izah etme imkânı da bulunmuyor.
Mehmet Haberal, Mustafa Özbek ve Sinan Aygün'ün, hatta İlhan Cihaner'in mevcudiyeti "sosyal demokrasi" ile açıklanamayınca, geriye sadece, Ergenekon ve Balyoz avukatlığı kalacaktır.