Ahmet Şık'ın kitabı internete düştü. Bu konuda yazılanları okumuş biri olarak, bana ilginç gelmediğini söyleyebilirim; bilgiler eskilerin tekrarı mahiyetinde. Zaten, baştan beri, savcı Zekeriya Öz'ün, kitabın yayınını engellemek değil, Oda TV ile irtibatlı bir şekilde yazılıp yazılmadığını anlamak amacını güttüğünü vurguluyorum. Kitaptan ziyade, Ahmet Şık ile ilişkiyi gösteren ve Oda TV'de bulunan notlar önemli. "Nedim'e söyle Ahmet Şık'ı çalıştırsın... Sabri Uzun'dan bilgi alalım..." gibi notların yanı sıra, bir de, Sabri Uzun olduğunu tahmin ettiğim bir kişinin Ahmet Şık'a yazdığı notlar var. Meselâ, Uzun olduğunu sandığım kişi, Şık'a, "Ana mesajdan koptunuz. Ülkede kurgu Ergenekon operasyonunu yapan Cemaat çetesini anlatırken, Emin Aslan olayına girdiniz" diyor. Savcı, bu ve benzer talimatları Ergenekon'un verdiğini hesap ederek Ahmet Şık'ı sorguladı. Mahkeme de, onu, bu yüzden tutukladı.
Kitabı gözden geçirdim. Sabri Uzun olduğunu sandığım kişinin uyarılarının gereği yerine getirilmemiş. Belki tamamlansaydı, o cümleler de kitapta yer alacaktı. İnternet ortamında yayınlanan sayfalarda "Düzmece Ergenekon", "Ergenekon hilesi" vs. gibi tanımlamaları içeren sözler yok. Ama 95. sayfada bir bölüm dikkatimi çekti. Ahmet Şık, 1999'da, Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibinin hazırladığı Fethullahçı listesinin bir kişisel hesaplaşma olduğunu yazıyor: "Cevdet Saral ve Osman Ak'ın listeleri, her haliyle kişisel hesaplaşma kokuyordu. Kendi ikballerinin önündeki engeller olan başarılı meslektaşlarını, günün şartlarındaki en iyi yöntemle, Fethullahçılıkla suçlamışlardı."
Ahmet Şık, Uğur Dündar'dan da bir alıntı yapmış: "Emniyet teşkilâtında büyük huzursuzluğa neden olan Fethullahçılar listesi dikkatlice incelendiğinde, son dönemde mafya ve çetelerle mücadelede, eşi görülmedik başarılara imza atan bazı polis şeflerinin adlarının rapora monte edildikleri anlaşılıyor. Bu ekip, karalanarak pasifize edilmek isteniyor. Karalama yöntemi de, konjonktüre uygun olarak seçilmiş: Fethullah Gülen Cemaati'nde yer alıp, irticai faaliyette bulunmak. Yani rejim için tehlike ve tehdit oluşturmak..."
Ahmet Şık, Tuncay Özkan'ın o listeyle ilgili değerlendirmesine de kitabında yer vermiş: "Ankara'da hazırlanan Fethullahçı polisler listesinde, Emniyet Genel Müdürlüğü'nde daire başkanı olarak görev yapanlar, Alevi kökenli olanlar, Fethullah Gülen'den çok, Yeni Rakı'yı sevenler var. Ama hepsi Fethullahçı oluveriyor..."
***
Ahmet Şık'ın anlattıkları, bizim bugünkü düşüncemizi teyit ediyor. Polis içindeki rekabette herkes kendisini bir şekilde konumlandırıyor. "Fethullahçı olduğu için terfi etti" deniliyor, ya da "Fethullahçılarla işbirliği yapmadığından dolayı ayağı kaydırıldı" iddiası ortaya atılıyor. Bu tavra, kendilerini kurtarmak isteyen Ergenekoncular da destek veriyor. Çıkan her belge, "Fethullahçı çetenin işi" gibi gösteriliyor.
Meseleyi bir de şöyle düşünemez miyiz? "Fethullah'a dokunan yanmıyor", yananlar veyahut yasadışı yollara sapanlar, "Fethullah'a dokunarak" kendilerine taraftar toplamaya çalışıyor; meşru bir mücadelenin elemanı gibi kamuoyunun önüne çıkıyor. Aynı 1999'da Cevdet Saral ve Osman Ak'ın yaptığı gibi.