Başbakanlık Dolmabahçe ofisinde, Devlet Bakanı Faruk Çelik ile bazı gazeteciler bir araya geldik. Çelik, Alevi çalıştaylarında ulaşılan son noktayı bizimle paylaştı. Yasal zaruretler, bazı adımların atılmasını zorlaştırıyordu. Cemevlerini kanuni bir statüye oturtmak, bu yüzden kolay değildi. Bir yandan Devrim Kanunları vardı: Tekke ve zaviyeler kapatılmıştı. Öte yandan, teolojik engeller, bir dinin iki ibadethanesi olmasına cevaz vermiyordu. Dolayısıyla, önce ekonomik beklentiler karşılanacak, eşitsizliği gidermeye yönelik adımlar atılacaktı. Bunu yapmak daha kolaydı. Kitaplara Alevilik konusunda bilgiler eklenmişti. İsteyen vakıflara maddi destek sağlanabilirdi. Ama cemevlerine yasal statü vermek hususunda, devlet tıkanıyordu.) Cemevine ibadethane diyemeyiz, çünkü tek bir din söz konusu: İslâmiyet. 2) Tekke ve zaviye demek imkânsız. Çünkü Devrim Kanunları var.
Faruk Çelik, "Yasaklar olmasaydı, böyle bir tartışma da çıkmayacaktı" dedi. "O zaman isteyen tekke ve zaviyeye gider, isteyen camiye."
***
Protestanlık da, Katoliklik'ten çok farklı. Birinin Kilisesi'ne diğeri gitmiyor. Adları Kilise olmakla birlikte, ibadet şekilleri de aynı değil. Protestanlık, daha bireysel, Katoliklik ise, Kilise'nin yanılmazlığı üzerine kurulmuş. Kilise ve papa, Hz. İsa'nın yeryüzündeki temsilcileri. Katoliklerle Protestanlar da, belki Alevi-Sünni çatışmasından çok daha kanlı savaşlar yaşadılar. İslâmiyet bölünür, parçalanır endişesini anlıyorum ama bence, yasaklar daha büyük düşmanlıklar yaratır. İşin bir de o yönüne bakmalıyız. Alevilerin ibadethanesi cemevleri, Sünnilerinki cami olsa ne fark eder?
Faruk Çelik'in önderliğinde yürütülen çalışmalar sayesinde tabular yıkıldı; önemli adımlar atıldı. En azından farklı fikirlerin tartışıldığı bir zemin doğdu. Madımak'ın müze yapılması bile, başlı başına bir hoşgörü mesajı. Birlikte yaşama terbiyesi yerleştikçe, sorunlar da giderek azalacaktır. Belki bir gün cemevleri, teolojik tartışmanın kurbanı olmayıp, ibadethane statüsü de kazanabilir.