Soner Yalçın olayı, İsmail Beşikçi'nin mahkûmiyetini gölgeledi. Aynı, Balyoz tutuklularının, KCK tutuklularını ikinci plana düşürmesi gibi. Nedense, yargılamadaki usul hataları, hukuk âlimlerimizin aklına, ancak, Balyoz ve Ergenekon söz konusu olunca geliyor. Mevcut yasalardaki ifade özgürlüğünü sınırlayan hükümler ise, gazeteciler tutuklanınca hatırlanıyor.
İsmail Beşikçi, bir yazısından dolayı Terörle Mücadele Yasası'nın 7'nci maddesini ihlâlden, "terör örgütünün propagandasını yapmak" suçundan mahkûm oldu. Batı standardındaki bir demokraside, "Kürtlerin devletsiz bırakıldığından" hatta "Bağımsız bir Kürt devleti" fikrinden söz edilebilir.
Beşikçi'nin Güneydoğu'dan "Kürdistan" diye bahsetmesi, "PKK gerillalarının üslendiği Qandil'in, birinci gün Türkiye, ikinci gün İran tarafından bombalandığını" söylemesi, örgüt propagandası sayılmış. Karara, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Başkanı Şeref Akçay'ın muhalefet şerhi koyduğunu hatırlatmak isterim. Akçay, "Yazı bir bütün olarak incelendiğinde, PKK'nın övüldüğüne dair herhangi bir işaret görülmemektedir" diyor.
Çok sayıda şehit verdiğimiz Türkiye'de, ülke bütünlüğünü zedeleyecek nitelikte görülen bir yazıya tahammül etmek kolay değil. Ama ifade özgürlüğü, şiddete teşvik etmedikçe, en incitici, en rahatsız edici, şoke edici cümlelerin dahi kullanılması anlamına geliyor.