KCK davasında, Kürtçe için "Bilinmeyen bir dil" ifadesinin kullanılması yanlış. Yoksa "kart-kurt" devrine geri mi dönüyoruz? "İnkârcı" bir dönem mi başlıyor?
Yasaklar, hiçbir zaman çözüm getirmiyor. İşkence, faili meçhuller, dil yasağı, Kürtlerin inkârı ile Türkiye hangi noktaya vardı bir düşünelim... Bu yüzden, mahkemelerde Kürtçe savunma yapma yasal zemininin hazırlanması gerektiğine inanıyorum. Zaten bireyin, Türkçe bilmiyorsa Kürtçe konuşma hakkı kanunda mevcut. Bu hükümler esnetilerek, pekâlâ böyle bir hak tanınabilir. Bir yandan "Açılım" der ve Öcalan'la bile devlet temasa geçerken, PKK'nın siyasallaşması adımı sayılan KCK'nın yargıya taşınması da önemli bir çelişkiydi. Bir de üstüne, dil tartışması eklendi.
***
Geçen hafta, Diyarbakır'da sivil toplum örgütleri başkanlarıyla sohbet imkânı buldum. Eksiklere, rağmen iklimde bir yumuşama göze çarpıyor.
Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar dedi ki,
"Eskiden telefon ettiğimizde Emniyet'te kimseye ulaşamazdık; şimdi yakın ilişkilerimiz var."
Diyarbakır Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Fahrettin Akyıl, belki biraz da latife yollu şöyle konuştu:
"Sabah PKK haraç alırdı; öğlen Hizbullah zekât isterdi; akşam da polis ifadeye çağırırdı."
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi KOSGEB'in Diyarbakır, Batman, Bingöl, Şırnak ve Siirt sorumlusu Said Şahiner, Sanayi Bakanlığı'nın kredilerinin bölge insanına katkısından söz etti:
"Burada, hayatın normalleşmesinde, ekonominin önemi göz ardı edilmemeli. Son bir yılda, Diyarbakır ağırlıklı olarak, sorumluluğum altındaki bölgede 10 bin irili ufaklı kuruma, toplam 250 trilyon lira, sıfır faizle kredi verdik. Bu kurumların içinde bakkal da var, tekstil atölyesi de. Kredilerin büyük ölçüde geri dönüşü oldu. Yani hemen hemen kimse para takmadı."
Tabii ki her şey güllük gülistanlık değil; olumlu gelişmeler var. Ama unutmayalım ki, ateş düştüğü yeri yakıyor. Diyarbakır'dan uçakla İstanbul'a gelirken, KCK tutuklusu Alaattin Aktaş'ın eşine rastladım. Yanında 10 yaşlarında bir erkek çocuk vardı. Neriman Hanım, KCK davasından geliyordu.
"Kocam, 12 Eylül'de tutuklandı ve 20 yıl cezaevinde kaldı. Hapisten çıktıktan sonra, 10 yıl mutlu bir hayatımız oldu. Bir kız çocuğumuz vardı, iki de erkek evlâdımız oldu. Benim kocam hiçbir şey yapmadı. Sadece Enstitüde öğretmen. Demek çilemiz bitmemiş. 6 yaşındaki oğlum, babasının iş için Diyarbakır'da olduğunu sanıyor. Bana devamlı, 'Anne, babam Diyarbakır'da çalışmasın hep birlikte olalım'
diye yalvarıyor."
Kim bilir bu dava ne kadar uzayacak? Peki, şartlar böyleyken, ortam nasıl yumuşayacak?