İngiltere'de istikrarsızlık çanları çalıyor. 1974'ten sonra ilk defa hiçbir parti, Avam Kamarası'nda tek başına salt çoğunluğu elde edemedi. Bu durumda ya koalisyon ya da azınlık hükûmeti ufukta görünüyor.
Aslında, İngiltere'de uygulanan dar bölge çoğunluk sistemi, zaman zaman temsilde adaleti gözetmeyen aykırı sonuçlar ortaya çıkarabiliyor. Meselâ 1974'te, Muhafazakâr Parti yüzde 38.5 ile 296 milletvekilini Avam Kamarası'na sokarken, İşçi Partisi bir puan az almasına rağmen, 301 milletvekilliği kazanmıştı. Liberal Parti ise, hiç de azımsanmayacak bir oy oranına, yüzde 24'e ulaşmasına rağmen, 38 milletvekilliğiyle yetinmek zorunda kalmıştı. Her bölgeden sadece en fazla oy olan bir kişinin seçilmesi demek olan dar bölge çoğunluk sistemi, İngiltere'de istikrarı sağlamak uğruna uygulanıyor. Buna rağmen, son seçimlerde gördüğümüz gibi, nadiren de olsa, azınlık hükûmeti mecburiyeti doğabiliyor.
Peki biz bundan ne ders çıkarabiliriz?
Türkiye'deki yüzde 10 barajı eleştirilebilir ama bundan dolayı "Meclis'in anayasa yapması gayrimeşrudur" denilemez. Bazen istikrar için, adalet ihmal edilebilir. Buna mukabil, her türlü adaletsizliğe rağmen, gene istikrar sağlanmayabilir.
İngiltere gibi uzlaşmaya açık bir ülkede dahi, azınlık hükûmetini yürütmek mümkün olmamıştır. Nitekim 1974'te, şubat seçimlerini takiben, aynı yıl ekim ayında seçimlere gidilmiş ve İşçi Partisi salt çoğunlukla iktidara gelmiştir. Bu defa da, seçimlerin yenilenmesi ihtimal dahilindedir.