Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Eğer barış sağlanacaksa, genel af düşünülebilir" cümlesinin benzerini, Deniz Baykal, Mayıs 2009'da Mardin'de sarf etmemiş miydi? Ama arada önemli bir fark vardı. Baykal, "silâh bırakılsın" diye bir ön şart koşmuştu. Kemal Kılıçdaroğlu ise, şartsız şurtsuz, ön koşulsuz, "genel af" deyiverdi. Belki, Dersim tahribatını gidermek için böyle konuştu.
Af, bıçak sırtında bir olaydır. Çoğu kere kamu vicdanını kanatır. Öte yandan, olur olmaz telâffuz edilmesi, hapishanede yürekleri kabartır; koğuşlara pembe hayaller dolar. İtina ile ele alınması gereken bir konudur af. Kürt açılımının belirli bir safhasında akla gelebilir; teröre bulaşmamış kişileri teslim olmaya özendirmek için, aftan söz edilebilir. Hükûmetin, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanarak, Habur'dan gelenlerin önünü açması bile istismar edilmişti. Gelenler, karşılayanlar, eleştirenler... etraf toz duman olmuştu. Süreç bu yüzden durdu. Daha birinci kilometrede tökezlediğimize göre, genel affın kolay kolay gündeme gelemeyeceği ortada. Üstelik Ergenekon'dan yargılananlara da sirayet edecek bir durum söz konusu olduğundan, taraftarını da bulmak kolay değil.
TBMM, sınırlı bir af çıkarsa dahi, Anayasa Mahkemesi bunun kapsamını genişletiyor. "Rahşan affı"nda (1999), böyle olmuştu. 1974'te, Ecevit'in çıkarttığı af da, gene Anayasa Mahkemesi tarafından, "eşitlik" öne sürülerek, herkese teşmil edilmişti. Demek affın gündeme gelmesi, bu yönüyle de sakıncalı. Darbe teşebbüsünde bulunanlar hesap verecek derken, dosyalar kapatılır ve kim haklı, kim haksız anlaşılmadan, yargı süreci yarıda kalıverir.