Umre yazılarım dolayısıyla temas edemediğim bir hususun altını çizmek isterim. İntihar eden denizci subaylardan Berk Erden'in cenazesine katılan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit'in, bir açıklaması dikkatimi çekti. Cenaze töreninde basın mensuplarıyla konuşan komutan, "Subaylarımızın silâhlı terör örgütü kurduğu söyleniyor. Öte yandan, Habur'dan teröristler ellerini sallayarak giriyor. Bu durumu milletimize şikâyet ediyoruz" demişti. Hemen hatırlatalım: Oramiral Eşref Uğur Yiğit, Kafes cuntasının suikast hedefindeydi.
İlk bakışta, diyorsunuz ki, suikast iddiaları hiç inandırıcı değil. Baksanıza, hedefteki komutan bile, buna karşı çıkıyor. Hele ardından, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un konuşması gelince, hadiseleri yakından takip etmezseniz, bütün söylenenlerin "fasa fiso" olduğuna dair inancınız pekişiyor. Başbuğ da, Habertürk'e verdiği demeçte, "Hani nerede suikast yapılacaktı? Buna dair iddialar beşinci iddianamede yer almıyor" diye konuşmuştu. Oysa, Başsavcılık, suikastla ilgili özel bir iddianame hazırlayarak, bunun, Poyrazköy iddianamesiyle birleştirilmesini talep etmişti. (30 Ocak 2010) Yani, Başbuğ, hakikati söylemiyordu.
Komutanların, TSK mensuplarının morallerini düzeltme çabalarını anlayışla karşılıyoruz. Ama, gerçekleri karartma teşebbüslerinin, güvensizliği daha da derinleştireceğini hatırlatmak isteriz.
Ayrıca, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit'in açıklamaları, kışkırtıcı da. Habur'dan giren teröristle, Deniz Kuvvetleri mensuplarını mukayese etmesi doğru değil. Hükûmetin, PKK'lıya göz yumarken, subayları haksız yere terör örgütü mensubu olmakla suçladığını ihsas ediyor. Oysa, Habur'dan girenlerin, terör eylemlerine katılmadığı kabul edildi ve pişmanlık yasası çerçevesinde serbest bırakıldılar. Çünkü Türkiye, 1984'ten beri ufkunu karartan teröre çözüm arıyor. Kafes cuntası ise, iddialar kanıtlanırsa, kara propaganda, suikast ve bombalı eylemlerle ülkemizin ufkunu daha da karartmaya çalışıyor.