Albay Dursun Çiçek, "delilleri karartamaz, adresi belli" gibi gerekçelerle serbest kaldı. Oysa henüz yara çok taze. Eylem planı Nisan 2009'da hazırlanmış, işbirlikçiler hâlâ muvazzaf asker, hem de bazıları üst rütbelerde. Hapistekilere bakıyorsunuz, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Doğu Perinçek, onların adresleri belli değil mi? Üstelik bu kişilerin faaliyetleriyle ilgili çok sayıda bilgi ve belge zaten dosyaya konmuş.
Öte yandan, Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu, ıslak imzalı belgeyi 4'üncü kez istediklerini, fakat bir cevap alamadıklarını söylüyor. Konu sivil yargıda ama asker de mutlaka belgeyi görmek istiyor. Adli Tıp'a güvenmiyor fakat geçmişte, fotokopinin üzerindeki imza hususunda, TÜBİTAK, Emniyet Kriminal ve Jandarma Kriminal mutabık kalmamış mıydı? Belgedeki imza ile Çiçek'in imzaları arasında genel şekilleri yönünden benzerlik bulunmuştu. Eldeki belge, o fotokopinin aslı değil mi? Nedir bu ısrar?
Genelkurmay, davada dönüm noktasını oluşturacak bazı delilleri ise hâlâ göndermedi. İhbar mektubunda numaraları verilen ve 35 kere silindiği söylenen bilgisayarlar ile belge imha operasyonunun yapıldığı günlerdeki kayıtlar mahkemeye ulaşmadı. "Delilleri karartamaz" diye Çiçek'in serbest bırakılmasını şöyle bir muhakemeye de bağlayabiliriz: "Nasıl olsa Çiçeksiz de deliller karartılıyor; mahkemeye gönderilmiyor."
Hrant Dink'in katillerinin peşine medya ısrarla düşmüştü ve sonunda, Erhan Tuncel'i Trabzon'da muhbir olarak tutan ve bilahare İstihbarat Daire Başkanlığı'na kadar terfi eden Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek'in bile istifası sağlandı. Ama şüpheli, asker kişi olunca, -üstelik cunta mensubu olduğuna dair kuvvetli şüpheler bulunmasına rağmen- bir avuç aydın ve demokrat gazetecinin haricinde bakıyoruz herkes yan çiziyor.