Cumhuriyetimiz tehlikede değil. Müsterih olabiliriz. Biz, ne İran'a benziyoruz, ne de Cezayir'e. Çünkü şartlar çok farklı.
Tayyip Erdoğan'ın seyahati vesilesiyle daha yakından gördük. Meselâ Başbakan Erdoğan, dini lider Hamaney ile görüştü. Var mı bizde böyle bir din adamı? Dini hiyerarşinin en tepesinde oturan bir molla? Bir Humeyni? Şii ve Sünnilik arasında, işte böyle temel bir fark mevcut.
İran'da da modernleşme, Türkiye gibi tepeden inme yapıldı. Ama darbe ile gelen Rıza Han, Kaçar Hanedanı'nı devirdikten sonra, 1925'te kendisini kral ilân etti ve Pehlevi Hanedanı'nı kurdu. Nitekim Rıza Han, vefat edince yerine oğlu Muhammed Rıza Pehlevi geçti.
Atatürk ise, cumhuriyeti ilân etti. Bu cumhuriyetin içini, demokrasiyle doldurmaya da çaba sarf etti. O günün şartları icabı, Terakkiperver ve Serbest fırkaları uzun süre yaşatamadı. Ama Türk milleti, onun açtığı yoldan devam etti. İkinci Dünya Savaşı'nda demokratik ülkelerin galip gelmesiyle, uluslararası konjonktürün de yardımıyla Türkiye, çok partili rejime geçti. Demokrat Parti kadroları, zaten Cumhuriyet Halk Partisi içinde yetişmişti. Başta Celâl Bayar olmak üzere, Atatürk ilkelerine ve cumhuriyete bağlı kişilerdi; sadece, CHP'nin katı laiklik uygulamasının karşısına, halkın değerlerine daha yakın duran bir anlayışla çıktılar.
İran'da ise, kral Rıza Pehlevi'nin yönetiminde, otoriter bir rejim hüküm sürüyordu. Farklı fikirleri taşıyan muhalefet grupları, dini lider Humeyni'nin etrafında toplandı. Mollalar her zaman İran'da çok güçlüydü ve sonuç itibariyle, muhalefetin diğer unsurları tasfiye olurken, güçlü olan kazandı. İran İslâm Cumhuriyeti 1979'da kuruldu.