Hiçbir mazeret başarının yerini alamaz. Çok bildik bir söz ama doğru zamanda sarf edince de, âmiyane tâbirle "cuk" oturuyor.
Kadir Topbaş'ın açıklamasından cümleler kulağıma çalınıyor:
TEM otoyolu yapılırken, vadiden gelen suyu alacak menfezler dar tutulmuş.
Boğluca dere yatağının ıslahını, İdare Mahkemesi'ne başvuran CHP önledi. İnşaat alanını dere yatağından 25 metre değil, 7 metre geri çekmek yeterli diyen o bilirkişi, bakalım nasıl hesap verecek?
TIR garajındaki faciaya, askeri bölgede bulunan su toplama gölünün patlaması yol açtı.
CHP döneminde, Silivri'de çöplük alanda sular birikmiş, 3 kişi hayatını kaybetmişti.
Yeni Mahalle, zemini balçık ve dere yatağı olmasına rağmen, CHP'li belediye tarafından toplu konut alanı ilân edildi.
Birden gözlerimin önünde Safinaz'ın hayali belirdi. Paşa dedesinden miras kalan bir köşkte oturuyordu.
Bahçede, gene dededen kalan eski yazıyla süslenmiş bir kuyu vardı. Köşk, babası Ahmet Bey'e, ondan da kendisine intikal etmişti. Safinaz'ın düğünü de bu evde yapıldı. Evlendi, çoluk çocuğa karıştı. Dünya güzeli bir kızı oldu: Melek. Ve maalesef Melek o kuyuya düşüp, can verdi. Başsağlığına gittiğimde, Safinaz'ın paşa dedesine, ardından da babasına sövüp saydığına şahit olmuş, hayrete düşmüştüm. Öyle ya, Melek kuyuda can verdiyse, paşa dedenin bunda ne sorumluluğu olabilirdi? Safinaz, bir yandan ağlıyor, bir yandan anlatıyordu: "Ah, ah, ah... Neden bu köşkü alırsın... Haydi aldın, niçin içine kuyu yaptırırsın... Haydi yaptırdın, neden, 'Hak, büyük oğlum Ahmet'in' diye vasiyet edersin. Ya sen babacığım, neden köşkte oturmayı reddetmedin? Niçin tek çocuk sahibi oldun ve beni de bu köşkün sahibi olmaya mecbur kıldın. Ben köşkte oturmasaydım, Melek kızım şimdi hayatta olacaktı..."