Aydın Doğan'a gelen yüksek vergi cezasını gazetelerde okuyunca, bir hikâye hatırladım.
Biri Ermeni, biri Kürt, diğeri Türk üç arkadaş yolda giderken susamış; o sırada gözlerine bir bağ ilişmiş. Salkım salkım üzümler... "Girelim bahçeye, sahibi varsa parasını verir afiyetle yeriz. Yoksa, bir iki salkım üzümden ne çıkar" diye düşünmüşler. Üzümleri tam yemeğe başlamışlar ki, bağın sahibi gelmiş. Ermeni'nin üzerinde papaz kıyafeti varmış. Onun, farklı bir dinden olduğu anlamış bağ sahibi; diğer ikisine sormuş: "Siz kimsiniz, nesiniz?" Biri Kürt, diğeri Türk olduğunu söyleyince, üçüyle bir arada başa çıkamayacağı için, basmış papaza dayağı. "Bunlar benim din kardeşim. Ya sana ne oluyor?" Papaz, "Parasını ödeyecektim" dese de, bağcının sopası sırtına inip duruyormuş. Kürt ve Türk, tepki vermeden bu dayağı seyretmiş. Papaz yere yıkılınca, bağcı bu defa Kürt adama dönmüş: "Sen benim din kardeşimsin ama, gene de kuyumuzu kazarsın. Arkadaşınla aynı ırktanız. Benim kanımdandır. Yesin malımı, helâli hoş olsun." Bu defa Kürt'ü dövmeye başlamış, Türk'ün sesi çıkmamış. Onu da hakladıktan sonra, bağcı, Türk'e yönelmiş: "Tamam anladık, Türksün, aynı kandanız, aynı dindeniz fakat, sahibi olmadan başkasının bağına girilir mi?" diye sormuş; bu defa ona vurmaya başlamış. Türk, bir yumrukla yere yuvarlanınca Kürt'e dönmüş ve "Biz" demiş "İlk başta, papazı dövdürmeyecektik."