Türkiye'nin en iyi haber sitesi
İBRAHİM KALIN

“Beyaz Adamın Yükü”

"Bütün kültürler eşit değildir." Bu tür açıklamaları son duyduğumuzda, Batılı sömürgeciler Ortadoğu'dan Afrika ve Avustralya'ya kadar tüm dünyayı 'medeniyet' adına ezip geçmekle meşguldü. Şimdilerde yeni düşmanlar yaratmak için İslam'a saldırılıp Müslümanlar öcüleştirilirken, bu zihniyet yeniden ortaya çıktı.

ABD'de Cumhuriyetçi Başkan adaylarından Donald Trump'ın "Müslümanların ABD'ye girişini tamamen yasaklama" çağrısı yapmasından bu yana, Müslüman karşıtlığı histerisi yeni bir boyuta ulaştı ve ayrımcı ve ırkçı yorumlar yaygınlaştı. Bilhassa Müslüman kadınlara yönelik sözlü ve fiziksel saldırılar, Kaliforniya eyaletinin San Bernardino kentindeki terör saldırısının ardından hızla arttı. İslamofobi dalgası yeniden yükselişte. Histeri öyle bir boyuta ulaştı ki, San Bernardino'daki silahlı saldırıdan birkaç dakika sonra bazı ABD'li gazeteciler, şüphelinin adının "Tayyeep bin Ardogan" olduğunu belirten sahte haberlere kandı. Bu uydurma isim dakikalar içinde anaakım medyada zikredilirken, hiç kimse Arapçada hatta Müslüman halkların konuştuğu diğer dillerde mevcut olmayan bir yapıya sahip bu ismin doğruluğunu kontrol etme zahmetine bile girmedi. Konu İslam olduğunda, ciddi gazetecilik standartları dahi bir kenara bırakılıyor.

Dünyanın küçük Trump'ları kendi dini ve kültürel ırkçılık yorumlarıyla bu furyaya katıldı. Dindar bir Katolik olarak bilinen Eski Avustralya Başbakanı Tony Abbott, Australian Telegraph gazetesi için kaleme aldığı bir yazısında "Batı, İslam'dan üstün olduğunu açık bir şekilde söylemeli" dedi. Zira Abbott'a göre "bütün kültürler eşit değil." Abbott ayrıca, İslam değişmedikçe medeniyetler çatışmasının kaçınılmaz olduğunu savundu.

Çok kültürlülüğüyle iftihar eden Avustralya'da böyle alenen ırkçı ve kültürel üstünlük taslayan sözler edilmesi şaşırtıcı. Ancak Abbott'ın açıklamasının ardında hazin bir kölelik ve sömürgecilik tarihi yatıyor. Abbott gibiler başkalarına kültür, ahlak ve uygarlık vaazları verip övünmek yerine, onlarca yıl süren utanç verici sömürgeciliğin ve Avustralya Yerlileri'nin kendi topraklarında sömürülmesinin hesabını vermeli.

Dünyadaki Trump'lar ve Abbott'lar, mutlak kötü ile mutlak iyi arasında bir ölüm kalım savaşı yaşandığı izlenimi uyandırmak için sıradan Batılıların en derin korkularını kışkırtıyor. İronik olan şu ki, bu siyasetçiler göçmenlerin kurduğu ülkelerde ırkçılık yapıyor. Bunlar belli bir grup insanı – bu vakada Müslümanları – yaftalayarak, taraftarlarına çok kültürlülük konusunda dikkatli olmalarını salık veriyor. Trump, tüm bunları "Amerika'yı yeniden büyük bir ülke yapmak" için yaptığını iddia ediyor.

Bunun kimliklerin korunması yahut ülke güvenliğinin sağlanmasıyla bir ilgisi yok. Burada esas amaç İslam ve Müslüman karşıtlığı üzerinden güç devşirmek. Batılı sömürgecilerin 19'uncu yüzyılda "beyaz adamın yükü" olarak tanımladığı "medenileştirme misyonu", hiçbir zaman sadece kimlikle veya güvenlikle alakalı olmadı. Bu daha ziyade, emperyalizmi şirin göstermek ve meşrulaştırmak için icat edilmiş bir formüldü. Sömürgecilik tarihine baktığımızda Afrika'dan Hindistan'a dini ve kültürel ırkçılık ile ekonomik sömürünün atbaşı gittiğini görürüz. Milyonlarca Afrikalı ile Amerika ve Avustralya Yerlisinin sömürülmesi ve köleleştirilmesi, sömürülen halkların kaynaklarını yağmalama hırsından olduğu kadar Batı'nın kendisini dünyanın "yeni efendisi" olarak görme arzusundan kaynaklanıyordu.

Günümüzde aşırı sağcı radikaller terörle gerçekten mücadele etmek yerine, taraftarlarının sayısını artırmak için terörü istismar ediyor. Araştırmalar, ABD'de beyazların üstünlüğünü savunan ırkçıların İslamla ilişkilendirilen teröristlerden daha fazla insan öldürdüğünü gösteriyor. Batıda aile içi şiddet, cinayet ve çete şiddetinden ölenlerin sayısı, terör saldırılarında ölenlerin sayısından çok daha fazla. Faillerin çoğu beyaz Hıristiyanlar. Ancak Müslümanlar sistematik olarak diğer tüm gruplardan daha çok iftiraya uğruyor, kötüleniyor ve öcü gibi gösteriliyor. Baruch Golstein gibi Yahudi, Andres Brevik gibi Hristiyan aşırıcılar ve teröristler radar ekranlarından kısa sürede kayboluyor. İslam ile terör özdeşleştirilerek daha derindeki siyasi ve sosyolojik sorunların üstü örtülmek isteniyor.

Bir çok açıdan Müslümanlar, Batı'nın yeni Yahudileri haline geldi. Anti-Semitizmin Holokost gibi büyük bir insanlık suçuna dönüştüğü dönemlerde bütün kötülükleri ve felaketleri Yahudilerin üzerine atmak en çok başvurulan yöntemdi. Şimdi de terörle mücadele adı altında bütün Müslüman alemi töhmet altında bırakılmak isteniyor.

Sorun şu ki, İslam'ı ve Müslümanları terörizmle mücadele bahanesiyle öcüleştirmek tam da şiddet yanlısı aşırılıkçıların ekmeğine yağ sürüyor. İslam ve Müslüman karşıtı ırkçı söylemlerin sıradan ve makbul görüşler haline gelmesi, en çok DAEŞ ve benzeri örgütlerin işine yarıyor. Sapkın ve muharref din anlayışıyla cinayet işleyen DAEŞ, İslamofobik tepkilere yol açıyor. İslam ve Müslüman karşıtlığı, DAEŞ gibi örgütler için can simidi haline geliyor. Ve bu kısır döngü içerisinde en fazla yine Müslüman bireyler zarar görüyor.

Şiddet yanlısı aşırılıkçılığı ve terörün her türünü reddetmek, nefreti ve husumeti körükleyen kültürel üstünlük söylemlerine dur demek, doğulu batılı, Müslüman Hrıstiayan herkesin ortak ahlaki ve siyasi mesuliyetidir. DAEŞ terörünün elbette pek çok nedeni var. Bunları tek bir sebebe indirgemek gerçekçi olmaz. Fakat Suriye'de devam eden kanlı ve acımasız savaşın bu tür terör örgütlerini beslediği de bir gerçek. DAEŞ teröründen ve türevlerinden kurtulmak istiyorsak, öncelikle Suriye halkının çektiği acılara bir son verilmesi gerekiyor. Suriye'de adil ve sürdürülebilir bir siyasi geçiş süreci sağlanmadan terörle mücadelenin başarılı olması mümkün değil.

Sağ ve ya sol hangi görüşten olursa olsun siyasi fırsatçıların gerçekleri çarpıtmasına izin vermemek burada atılması gereken adımların başında geliyor. Bugün "beyaz adamın yükü" – eğer hala böyle bir şey varsa--, akıl ve vicdan sahibi bir dünyada Trump, Abbott ve benzerlerinin yerinin olmadığını göstermektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA