Türkiye'nin en iyi haber sitesi
İBRAHİM KALIN

Suriye Savaşı ve Türk-Rus İlişkileri

Türkiye, geçen hafta hava sahasını ihlal eden bir Rus uçağını vurdu. Bu olay, kanlı Suriye Savaşı'nın son maliyetlerinden biri. Olay Türkiye-Rusya ilişkilerinde bir türbülansa neden oldu. Şu anda bunun etkilerini görüyoruz. Fakat iki ülke arasındaki ilişkileri, bu sarsıntıyı aşacak derinliğe sahip.

Daha evvel, Rus savaş uçakları hava sahamızı bir kaç defa ihlal etmişti. Rus ordusu, Türkiye'nin uyarılarını pek ciddiye almamış gözüküyor ki, tekrar böyle bir olay yaşandı.

Hâlbuki daha geçtiğimiz G20 zirvesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bir araya gelmiş ve Suriye sınırında herhangi bir hadiseye mahal vermeme konusunda anlaşmışlardı.

Türkiye angajman kurallarını açık ve net olarak defalarca tüm dünya kamuoyuna bildirdi. Yani Rusya'ya karşı özel bir tutum içerisinde değiliz. Uçağın kimliği, angajman kuralları çerçevesinde düşürüldükten sonra tespit edildi.

Rusya ve Türkiye, Suriye krizi konusunda farklı bakış açılarına sahip. Buna rağmen, Türkiye Suriye'de ya da başka bir yerde Rusya'yı hedef alan bir tutum içinde olmadı. Hatta hatırlayalım, Türkiye, Ukrayna krizinden sonra Rusya'ya uygulanan yaptırımlara da katılmamıştı.
Türkiye ve Rusya, son on yılda ekonomik ilişkilerini zirveye taşıdı, vatandaşlarına yeni fırsat kapıları açtı.

Rus tarafının olayın hemen akabinde yaptığı açıklamalar duygusal tonu yüksek tepkiler olarak görülmeli. Putin'in açıkladığı yaptırımlar paketi de aynı tavrın devamı mahiyetinde. Bunlar kısa vadede bazı sıkıntılara yol açacaktır. Fakat orta ve uzun vadede bu sorunun aşılması daha muhtemel görünüyor. Gerilimin tırmandırılması ve sürekli hale getirilmesi herkese zarar verir.

Olayın hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan duyduğu üzüntüyü ifade etti ve Fransız haber kanalı France 24'e yaptığı açıklamada "Rus uçağı olduğunu bilseydik farklı davranabilirdik" dedi. (bkz. https://www.france24.com/en/20151126-exclusive-interview-erdogan-turkey-russian-putin-jet-syria-islamic-state).

Değişmeyen bir gerçek var, o da Türkiye bir NATO ülkesi ve hava sahasını her tür ihlalden koruma hakkına sahip… (bkz. https://www.nato.int/cps/en/natohq/news_125052.htm).

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun da ifade ettiği üzere, "Türk hava sahasına giren kimliği belirsiz bir uçağın düşürülmesi, belli bir ülkeye karşı yapılmış bir hareket değildir. Türkiye kendi egemenlik sahasını savunmak amacıyla mevcut angajman kuralları uyarınca harekete geçti. Topraklarımızı korumaya yönelik tedbirleri sürdürürken, bir taraftan da gerginliği azaltmak için Rusya'yla ve müttefiklerimizle çalışmaya devam edeceğiz" (bkz. https://www.thetimes.co.uk/tto/opinion/thunderer/article4624985.ece).

DAEŞ'in petrol müşterileri

Uçak hadisesinin ardından Türkiye'nin DAEŞ'i desteklediği ve ondan petrol satın aldığı yönünde temelsiz iddialar tekrar ısıtılmaya başladı. Bunlar, Türkiye'ye karşı aslı astarı olmayan bir karalama kampanyasından başka bir şey değil. Kimsenin elinde bunu ispat edecek tek bir somut delil yok. Bu iddiaların sahipleri ismi ve kimliği belli olmayan kişilere, belirsiz yerlere atıfta bulunarak kulaktan duyma rivayetler üretmekten başka bir şey yapmıyor.

Fakat bu konuda kesin bilinen şey, ABD ve AB'nin Esed rejimi adına DAEŞ'ten petrol satın alan üst düzey bazı isimlere yaptırım getirmiş olduğu… Bunlar arasında Suriyeli işadamı George Haswani, Mudalal Khuri adlı Suriyeli bankacı ve Dünya Satranç Federasyonu'nun başkanlığını yapan zengin Rus işadamı Kirsan İlyumjinov da var (bkz. https://www.reuters.com/article/2015/11/25/us-mideast-crisis-usa-sanctions-idUSKBN0TE23P20151125#xfMeMg9HJYBRAEUz.97). Kirsan'ın Putin'le olan ilişkisi herkesin malumu.

Ne Esed ne DAEŞ

DAEŞ'le mücadele etmenin en önemli yollarından birisi de örgüte katılımları engellemek ki bu konuda herkes mutabık. Türkiye, diğer ülkelere göre en geniş çapta önlem alan ülke. Şu ana kadar terör şüphesiyle 2 bin 500 kişiyi sınır dışı etti ve 25 bin kişinin ülkeye girişini yasakladı. Ayrıca DAEŞ'le bağlantısı olduğundan kuşkulanılan yüzlerce kişiyi de tutukladı.

Bu kişilerin geldiği ülkeler ise güvenlik önlemlerini ancak Paris saldırısından sonra sıkılaştırmaya başladılar. Yabancı militanların DAEŞ'e katılımını engelleme konusunda en önemli konu, istihbarat paylaşımı ve koordinasyon. Hiçbir ülke, sınır ötesi uluslararası terörizm ile kendi imkânlarıyla baş edemez.

Artık karşılıklı suçlamaları bir kenara bırakalım. Asıl odaklanmamız gereken mesele, DAEŞ'e karşı gerçekten etkin bir mücadele yürütmek ve Suriye'de adil ve makul bir dönüşümün gerçekleşmesini sağlamak olmalıdır. Rusya ve İran'ın ne pahasına olursa olsun Esed rejimini ayakta tutmaya çalışması sadece DAEŞ terörünün elini güçlendirecektir. Ilımlı Suriyeli muhalifleri bombalamak Esed'e ve DAEŞ'e yarıyor. Esed ve DAEŞ, acımasız Suriye savaşının ikiz canavarlarıdır. Bu iki büyük kötülükten aynı anda kurtulmalıyız. Geçen hafta Beyaz Saray'da bir araya gelen ABD Başkanı Barack Obama ile Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande da aynı görüşteydiler: Suriye'nin geleceğinde Esed'e kesinlikle yer yok (bkz. https://www.whitehouse.gov/the-press-office/2015/11/24/remarks-president-obama-and-president-hollande-france-joint-press).

Zira bu durum fasit bir sarmaldan başka bir şey üretmiyor. Esed iktidarda kaldığı sürece iç savaş sürüyor, iç savaş ortamı ve kaos DAEŞ'i besliyor, savaşı bahane eden DAEŞ'in daha fazla militan toplamasına zemin hazırlıyor.

Rusya ve İran'ın müdahalesi, bu kirli savaşın uzamasına ve çözümsüz kalmasına sebep oluyor.

Burada bir soru daha sormamız gerekiyor: Rusya'nın Türkiye sınırı yakınındaki Türkmen Dağı'nda ne işi var? O bölgede DAEŞ militanı yok. Rus savaş uçakları, Esed rejiminin Cisr eş-Şuğur ile İdlib'e ilerlemesine yardım etmek için bu bölgelerdeki ılımlı muhalifleri bombalıyor. Bu yanlış politika DAEŞ'e dolaylı olarak yardım ediyor. Çünkü Rusya, bugüne kadarki saldırılarının yüzde 90'ında DAEŞ'i değil ılımlı Suriyeli muhalifleri hedef aldı.
(bkz. https://www.theguardian.com/world/2015/oct/07/russia-airstrikes-syria-not-targetting-isis).

Rusya DAEŞ'i yok etme konusunda gerçekten samimiyse, DAEŞ karşıtı Suriyeli grupları bombalamayı bırakmalı ve hem Esed rejimine hem de DAEŞ terörüne son verecek bir siyasi dönüşüme destek olmalı. Rusya, ABD veya Fransa'nın DAEŞ hedeflerini vurması ile Türkiye'nin bir sorunu yok. Fakat Esed karşıtı koalisyonun üyeleri arasındaki gereksiz ihtilaflar sadece, teröristlerin ve Esed rejiminin işine yarıyor.

Büyük güçler, herkes için büyük maliyetler üreten küresel güç rekabeti yerine DAEŞ terörünün asıl sebeplerine odaklanmalı ve Suriye'de siyasi geçiş sürecinin sağlayacak zemini hazırlamalı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA