Uluslararası gündem açısından ilginç bir haftaya başladık. Dünya kamuoyunun bir gözü-kulağı dün Brezilya'nın Rio de Janerio'da başlayan G20 Liderler Zirvesi'nde iken diğer gözü-kulağı da geçen haftadan bu yana Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de devam eden BM İklim Konferansı'nda (COP29). Ve işin daha da ilginci şu anda dünya liderlerini ağırlayan Brezilya'nın önümüzdeki yıl COP30'a da evsahipliği yapacak olması. Dolayısıyla Bakü'de hararetle devam eden iklim müzakerelerinin Rio de Janerio'daki liderlerin gündemini de fazlasıyla meşgul etmesi kaçınılmaz. Bir de 2026'daki COP31'e talip, G20 üyesi iki ülkenin yani Türkiye ve Avustralya liderlerinin şu anda bir arada olduğunu düşündüğümüzde Bakü ve Rio gündemlerinin birbirine fazlasıyla karışacağını ve hatta sonuçlarını etkileyeceğini söyleyebiliriz. En azından Socar'ın davetlisi olarak iki gündür izlediğim COP29 katılımcılarının öngörüsü bu yönde.
197 ülkenin temsil edildiği COP29, sonuç bildirgesi üzerinde anlaşma sağlanırsa bu Cuma günü sona eriyor. Ve eğer taraflar anlaşırsa COP31'in evsahibinin Türkiye mi, Avusturalya mı olacağı da duyurulacak. Hepimizin geleceğinin konuşulduğu COP29 izlenimlerimi cumartesi gününe bırakıp önce COP31 yarışının sıcak gündemini aktarayım.
Zira heyecanla devam eden müzakerelerin seyrini ve Türkiye'nin şansının ne olduğunu Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İklim Değişikliği Başkanı Prof. Dr. Halil Hasar'a sordum. Resmî ülke heyetlerinin toplantılarının yapıldığı özel alanda buluştuğumuz Hasar, "Türkiye, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı üzere COP31'i almakta son derece kararlı" diyerek girdi ve ardından Türkiye'nin avantajlarını sıraladı:
Hiçbir gelişmiş ülke ne yazık ki gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerin gündemini tam olarak Türkiye kadar anlayamıyor, gerekli empatiyi kuramıyor. Konumu gereği ülkemizin önemli bir empati yeteneği var. Biz gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında önemli bir uzlaştırıcı rolünü üstleniyoruz. Dolaysıyla bizim hem empati yeteneğimiz hem de taraflar arasındaki köprü rolümüz oldukça kritik. Avustralyalı heyetle müzakerelerde bu özelliğimizi öne çıkardık.
Ayrıca Türkiye Avrustralya gibi petrol ihracatçısı bir ülke değil. Fosil yakıt ihracatçıları arasında olmamamız da bizim Türkiye olarak bir diğer güçlü yanımız.
Bir diğeri de Türkiye'nin iklim felaketlerinin en fazla yaşandığı 3 kırılgan iklim hazasından biri olan Akdeniz İklim Havzası' nda yer alması. İklime dayalı felaketlerin birçoğunu yaşıyoruz ve bu anlamda önemli bir deneyime sahibiz. Dirençli şehirleri oluşturulması gibi iklim uyum çalışmalarında örnek projelere imza atıyoruz. Deprem ve doğal afetler ile iklim felaketlerinden sonra çok çabuk toparlanma özelliğimiz var. Bütün bunların elbette kararda önemli etkileri söz konusu.
Türkiye lehine işleyen bir diğer konu da Avustralya'nın 2025'te seçime gidecek olması. COP31'e evsahipliği, partilerin seçim vaadi ancak bu tarz kararlarda seçime gidilecek olması bir belirsizlik olarak algılanabiliyor.
Başkan Hasar son olarak Türkiye'nin parçası olduğu 30 üyeli Batı Avrupa ve Diğerleri (Western Europe and Others) ülke grubunda yer aldığına ve burada Türkiye'nin evsahipliği için bir konsensüs olması gerektiğine değindi.
Bakü'deki havadan edindiğim izlenimi aktarayım, iki ülke de işi oldukça sıkı tutuyor. Şu ana kadar Bakanlar düzeyinde yapılan görüşmelerde de birinin evsahipliğini diğerine devretmesi yönünde bir durum söz konusu olamamış. Ancak Türkiye'nin müzakere heyeti umutlu. Bakarsınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avstrulya Başbakanı Albanese'yi ikna eder ve Bakü'den beklenen haber Rio'dan gelir.