Sürdürülebilirliğe odaklanmış (adanmış demeyi tercih ediyorum) içeriğiyle öne çıkan INBUSINESS'ın, geçen Cuma, tam da 7 Haziran Dünya Gıda Güvenliği Günü'ne denk gelen II. Sürdürülebilir Yüzyıl Zirvesi'nden birkaç önemli bilgiyi paylaşacağım. Ama önce neden Davos'lu başlık attığımı anlatayım. Yayın hayatında 5. yılına yaklaşan INBUSINESS'ın bu kısacık süreye pek çok ilki sığdırdığını, bu köşede sürekli yazdığım için, artık sizler de biliyorsunuz. O nedenle kurucusu olduğum derginin herhangi bir etkinliğini veya faaliyetini başka bir isim ve marka ile kıyaslamayı pek istemem, sevmem de. Hele ki 50 yılı aşkın geçmişi olan Davos'la. Lakin başlığı ben değil Cuma günkü etkinliğin katılımcıları attı. Ben Davos'un eski havasının kalmadığını, global meseleler üzerinde bir etkisi olmadığını söyledikçe, sürdürülebilirlik uzmanları ve yatırımcıların ısrarı devam etti. Sonunda sürdürülebilirliğin her bakımdan dünyanın gündemi olduğunu ve kamu, iş dünyası temsilcilerinin yanı sıra tasarım ve sanat dünyasından etkili isimleri de bir araya getiren Sürdürülebilir Yüzyıl Zirvesi'nin henüz bebek adımları atsa da bu şekilde kıyaslandığını en azından not etmeye karar verdim.
Gelelim ülkemiz için kritik önemi olan ekoIQ meselesine bir nebze katkı sağlamış olmayı umduğum zirveden öğrendiklerime.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İklim Değişikliği Başkanlığı Başkan Yardımcısı Dr. Tuğba Dinçbaş'ın son derece etkileyici ve devletimizin nasıl bu konuyu vizyoner bir yaklaşımla ele aldığını anlattığı sunumuyla başlayayım. Dr. Dinçbaş'ın sadece sürdürülebilirlik tanımı bile ne çok şey anlatıyor: "İklim değişikliği bir çevre meselesi olarak başladı ama bugün yaşamsal ve buna bağlı olarak bir ekonomik dönüşüm krizine dönüştü. Sürdürülebilirlik, ekonominin bu kritik dönüşümünün bir aracı. Küreselde bütün finans akışları, bütün teknoloji akışları bu sürece bağlandı. Ve sonunda iklim değişikliği yaşamın devamı için kritik bir güvenlik meselesine dönüştü."
Bundan 80-90 yıl sonra Türkiye'de rüzgârların yönü değişecek. Ve ülkemiz, sürdürülebilirlik perspektifiyle şimdiden 2100 yılına hazırlanıyor. Türkiye'nin 2100 tarihli iklim modeli ve projeksiyonuna göre yenilenebilir enerji kaynakları başta olmak üzere tüm altyapısı gözden geçiriliyor.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Kemal Bozay'dan da Türkiye'nin dış politikasında da sürdürülebilir bir yaklaşımla dış politika yürüttüğünü öğrendim: "Dünyada müthiş bir korumacılık başladı. Doğanın yeniden finansallaştırılması söz konusu ve Sayın Cumhurbaşkanımızın gündeme getirdiği gibi 'Dünya 5'ten büyüktür' söylemi kabul edilip bununla uyumlu harekete geçilmediği takdirde sürdürülebilir kalkınmayı sağlamamız, adaleti tesis etmek mümkün olmayacak."
Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan ise yapay zekayı da katarak sürdürülebilirlik meselesini ele aldı: "Teknolojideki gelişmelerle artan enerji tüketimini takip ediyoruz. Ve bu alanda enerji tüketimini net sıfır hedefiyle planlıyoruz. Asıl hedefimiz ise bütün bunları mümkün olan en yüksek seviyede yerlilikle gerçekleştirmek. Sürdürülebilir büyümenin anahtarı da bu."
30'u aşkın konuşmacının yer aldığı zirveden özel sektörün durumunu bir cümleyle özetlemek gerekirse; şirketlerimizin çoğu sürdürülebilirlikte dünyadaki rakiplerinden daha ileride ve konuyu gerektiği kadar ciddiye alıyor.
Moda tasarımcısı Dilek Hanif'le bitirelim: Benim için gelecek, geçmişle şimdinin kesiştiği bir köprüdür.