Geçtiğimiz perşembe günü tam akşam servisinin en yoğun olduğu saatlerde, bir adam elinde bir kese kağıdıyla New York'un en ünlü restoranlarından Balthazar'dan içeri girdi. Bara doğru yaklaştı ve kese kağıdında sakladığı fareleri hızlıca restoranın içine saldı. Bu arada adama yakın bir noktada hazır bekleyen kadın da bir anda sağa sola kaçışan farelerin görüntüsünü çekmeyi başardı. Sonrasını tahmin etmek kolay; kadın videoyu anında sosyal medyada, bu ikonik mekanı karalayan bir yorumla paylaştı. Peki ama neden?
Restoranın sahibi ABD'de ve İngiltere'de birçok mekanı işleten Keith McNally. Restoranları dünya sosyetesinin yanı sıra ABD'li siyasetçilerin, moda ve sanat camiasından ünlü isimlerin gözdesi. McNally de sosyal medyada oldukça aktif. Sivri çıkışları ve kimi ünlülerle girdiği polemikler yüzünden zaman zaman ABD magazin haberlerine tartışmalı bir isim olarak konu oluyor. 1975 yılından bu yana içinde bulunduğu sektörde çok badireler atlatmış ve her seferinde popülaritesini korumayı başarmış. Ta ki Hamas'ın 7 Ekim saldırısından sonra İsrail'in verdiği orantısız karşılık ve başta çocuklar olmak üzere sivillerin öldürülmesiyle ilgili Instagram'dan bir paylaşım yapana kadar.
McNally bu paylaşımı silmek zorunda kaldığı için tam olarak ne yazdığını göremedim. Ancak kendisi ve restoranlarına yönelik boykot çağrısından sonraki özür mesajları hala hesabında duruyor. Boykot sonrası McNally'nin restoranlarının nasıl boş kaldığı, işlerinin nasıl kötü gittiği Washington Post, People, Daily Mail dahil birçok mecrada haberlere konu olacak kadar önemli bir gelişme olarak görüldü. Oysa McNally özür mesajlarında, hiçbir zaman Filistin'i ya da Hamas'ı desteklemediğini, sadece taraflara 'dinleyin' mesajı vermek istediğini yazdı. Sadece 'dinleyin' demek bile McNally'nin 'kafanı kopartacağım' tehditleri almasına yetti. Ve ne yazık ki Filistin'le dayanışma mesajı vermediğini, Hamas'ı desteklemediğini defalarca ifade ettiği halde McNally bazı mecralarda kötü adam ilan edildi, nefret söyleminin hedefi oldu.
McNally'nin son paylaşımıyla restoranına fare bırakılması suretiyle karalamanın devam ettiğini okurken aklıma Starbucks'ın durumu geldi. Hatırlarsanız Starbucks'ın çalışan sendikasının geçtiğimiz ekim ayında Filistin ile dayanışma mesajı yayınlaması üzerine ABD'li Senatör Rick Scott, Starbucks'ı boykot çağrısında bulunmuştu. Dikkatinizi çekerim Starbucks'ın mesajı demiyorum. Strabucks'ın çalışan sendikası içindeki bir grubun mesajı diyorum. Muhtemelen çoğu Filistin kökenli bir çalışan grubunun mesajına bile dayanamayan senatörün boykot çağrısı üzerine Starbucks ne yapacağını şaşırmış (çünkü aslında kendilerini ilgilendiren bir durum yok) ve bu grubun sosyal medyada kullandığı Starbucks logosunu andıran bir görsel kullanması nedeniyle sendikaya dava açmıştı. Bunun üzerine de şirkete yönelik bu kez Filistin ile dayanışma göstermek isteyenler tarafından başlatılan global boykot halen devam ediyor. Bu örneklerle anlatmak istediğim Filistin meselesini bir kenara bırakın çocukların öldürülmesiyle ilgili en ufak bir sempati ifadesine bile tahammülleri yok. Boykot demokratik hakların en barışçıl ifade yöntemlerinden biri. Bu hafta sonu ülke olarak bizim de gündemimizdeydi. Yeme içme mekanlarına yönelik şikayetlerim sadece keyfi fiyatlarla sınırlı değil. Mesela yasalara rağmen kapalı yerlerde sigara içilmesi ve hijyenin hiçe sayıldığı evcil hayvan ve sokak hayvanlarının içeri alınması meseleleri var ki başlı başına birer yazı konusu.
Ama bugünlük bu kadar yeter. Zira bugün Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı kutladığımız 23 Nisan. Ve hepimizin tam anlamıyla neşe ile dolabilmesi için çocukların öldürülmesine bir gün bile seyirci kalamayan bir dünya diliyorum.