Malum sürdürülebilirlik günümüzün en geçerli, en moda hedefi. Moda demem, yerli-yersiz her yerde karşımıza çıkan sürdürülebilirlik kavramının içinin boşaltılması endişesinden. Ama öyle bir noktaya geldik ki sürdürülebilir bir yaşamdan başka da çaremiz yok. En geçerli hedef demem de bu yüzden. Şu ana kadar pek başarılı bir sınav veremediğimiz sürdürülebilirlik etrafındaki tartışmalara bakılırsa insanlık bir süre daha bu hedef için yönünü aramaya devam edecek. TÜİK'in geçen hafta açıkladığı 2023 nüfus verilerini değerlendirirken bir yandan aklımdan sürdürülebilirlik meselesi geçiyordu. Dünyanın çok kalabalık olduğunu, doğal kaynakların bu kadar insanı beslemeye yetmediğini anlatanları düşündüm. Bu bakış açısına göre karşı karşıya olduğumuz iklim felaketleriyle dünya nüfusunu azaltarak baş etmek bir yöntem. Dümdüz baktığınızda haklılık payı var, ne kadar az insan, o kadar az problem. Yıllardır Türkiye'de de benzer bir söylem yok mu; ekonomik kalkınma için nüfus kontrolü yapmak şart!
Sonuç; 2023 yılında yaşlı nüfusun toplam nüfusumuz içindeki oranı ilk kez yüzde 10'u geçti. Ve böylece Türkiye de yaşlı nüfus gerçeğiyle resmen tanıştı. Bir haftadır yazılanlara bakılırsa bu pek hoşumuza gitmedi. Nihayetinde bütün bunlar, çalışma çağındaki nüfusun, giderek daha çok yaşlıya bakmak zorunda kalacağı anlamına geliyor. Bu tehdidi ancak demografik yapıyı fırsat penceresine dönüştürmenin yüzyıllar aldığını unutmadan, doğru nüfus politikalarıyla aşabiliriz. İşte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yıllardır en az 3 çocuk çağrısı yapması da bu sebepten. Sürdürülebilirlik konusunda ciddi araştırmacılara ve BM'nin son dönem söylemlerine bakılırsa nüfusun sürdürülebilirlik hedefleri üzerinde olumsuz etkileri kadar olumlu etkileri de var. Nüfusun dünyaya olumsuz etkilerini çok konuştuk, BM'nin de dikkat çektiği birkaç olumlu etkisini buraya not düşeyim:
Geniş işgücüne ihtiyaç duyan ekonomik kalkınma doğru planlandığında sürdürülebilirliğe hizmet ediyor.
Nüfus artışı, geniş kitlelerin ihtiyaçlarını karşılamak için inovasyon ve ekonomik büyümeyi gerektiriyor.
Toplumdaki çeşitlilik, her yaştan insan, yetenekleri artırıyor, sorunlara çözüm şansı artıyor.
Artan nüfus uluslararası iş birliğini eninde sonunda sağlayacak. Anlaşılacağı üzere sürdürülebilirlik konusunda sorun da insan, çözüm de insan. İnsanlığın nüfus artışı ve sürdürülebilir kalkınma hedefi arasında bir denge kurulması gerekiyor. Bunun için de yatırımlar dikkatli planlanmalı, inovasyon ve teknoloji sürdürülebilir yöntemlerle insanlığa hizmet etmeli. Dünyayı kurtarmanın yolu nüfus planlaması değil, artan nüfusa göre ekonomik ve sosyal politikalar geliştirmek. 8 milyar nüfuslu dünya bile bu noktaya gelmişken sürdürülebilirliği modaya dönüştürüp Türkiye'nin kalkınma hedeflerini yakalaması için nüfus kontrolünü önermek ne kadar akıllıca ya da iyi niyetli?
***
UZAYDA YOLUMUZ AÇIK OLSUN!
Dün Türkiye'nin uzaya giden ilk astronotu Alper Gezeravcı'nın, Sanayi ve Teknoloji Fatih Kacır ile birlikte dünyaya döndükten sonraki ilk basın toplantısını televizyondan canlı izledim. Bakan Kacır, açıklamalardan sonra soru-cevap faslına geçince salondaki bütün eller havaya kalktı. Herkesin bir sorusu vardı, nasıl olmasın karşılarında uzaya gitmiş biri vardı. Sadece bu soru yağmuru bile Türkiye'nin kendi uzay araçlarını geliştirmek dahil başlattığı uzay programının başarılı olacağına ilişkin umutlarımı artırdı. Gezeravcı'ya ben de dünyaya hoş geldiniz diyor ve açtığı uzay yolunun ülkemiz için hep açık olmasını diliyorum.