"Her sözden önce... Depremde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına bol bol sabır diliyorum. Acınız, acımızdır. Hepimizin başı sağolsun."
Evet, depremin birinci yılında acılar hala o kadar taze ki geçen yıl 6 Şubat'tan iki gün sonra yazdığım bu cümleleri tüm derinliği ile hala hissediyoruz. Ve daha çok uzun yıllar hissedeceğiz. Dün depremi en çok vuran illerimizden Hatay'ın İskenderun ilçesindeydim. Depremden etkilenen 1500 kişinin yaşadığı İbrahim Çeçen (IC) Vakfı Yaşam Alanını, Vakfın Başkanı Günseli Çeçen ile birlikte ziyaret ettik. Konteynerkent sakinleriyle tanıştık, sıkıntılarını dinledik. Konteynerkentte yaşayan Mine Peri, Hayriye ve Gülşen Ateş'e tam konteynerlar arasında kurdukları kahvaltı sofrasına oturmak üzerelerken denk geldim. Nasılsınız diye sordum, cevapları bu yazının da başlığı oldu: "Geçen bir yıl çok zordu, sanki 100 yılın açısını bir yıla sığdırdık. Yaşam devam etti, edecek, bugünümüze şükrediyoruz, devletimize teşekkür ediyoruz. Her şey daha da iyi olacak, geçen yıla inat bu yıl havalar bile daha sıcak gidiyor." Konteynerlar arasında dolaştığımız sırada günlük rutin ziyaretini yapan bölgenin konteynerkentlerden sorumlu üst düzey kamu görevlisi ile de tanıştık. Özellikle rica ettiği için ismini yazmayacağım. Ama söyledikleri önemliydi, anlattıkları yüreğime dokundu. O yüzden İskenderun'u 8 aydır her gününü ilçedeki 28 konteynerkent sakinleriyle geçiren bizzat sahadan bir ismin gözünden aktarmak istiyorum. İlk olarak 'sizden ne istiyorlar, sıkıntılar neler' diye sordum, "İnsanların ihtiyaçları sınırsız, talepler hiç bitmiyor ve şartlar o kadar zor ki ne isteseler haklılar, elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz" diye söze başladı ve devamında şu bilgileri verdi:
Arkadaşımız Hülya Güler 6 Şubat'ın yıldönümünde İskenderun'da IC Vakfı Yaşam Alanı'nda konteynerda kalan Mine Peri, Hayriye ve Gülşen Ateş ile son bir yılda yaşadıklarını konuştu.
İskenderun, Hatay'ın ilk ayağa kalkan ilçesi. Buradan dışarıya göç olmadı. Aksine İskenderun'a göç var diyebiliriz. Hem Hatay'ın diğer ilçelerinden hem de Antalya dahil civar illerden insanlar buraya geldiler. Neden derseniz; burada yaşam çok hızlı normalleşti. İş var, sanayi üretimi hızla başladı, ticari hayat canlı. 2 AVM var, açık, işliyor. O nedenle insanlar buraya geldiler.
İskenderun'da 28 konteynerkentte 20 bine yakın vatandaşımız kalıyor. Şu an burada çadırda kalan kimse yok. Temmuz ayının başında tüm çadırlarda yaşayanlar konteynerkentlere taşındı.
İskenderun'da yıkılması gereken binaların tamamı yıkıldı. Sadece durumu davalar nedeniyle belirsiz olan binalar yıkılmadı. Şu anda kalıcı konut konusunda çalışmalar hızla devam ediyor, ilk teslimler yapıldı. İskenderun'da 11 bin konut ihtiyacı, hisseli tapular nedeniyle 17 bin hak sahibi var. Yıl sonuna kadar konutların büyük çoğunluğunun tamamlanması hedefleniyor. Yüreğimize dokunan insani notları ise şöyleydi:
Ben her sabah saat 09.30-11.30 saatleri arasında vatandaşın taleplerini alıyorum. Sonra sahaya çıkıyorum. 8 ayda o kadar zor hayatlar, o kadar acı dolu hikayeler dinledim ki, bazılarını ne kadar şiddetli olurlarsa olsunlar hafızamdan silmek zorunda kaldım. Çünkü başka türlü çalışmaya devam edemeyeceğimi gördüm.
Sadece İskenderun'daki bir okulumuza Fenerbahçe'nin yöneticilerinin ziyaretinde yaşadığımız bir olayı anlatayım. Fenerbahçe yönetimi temasların ardından bir okulumuzda bütün çocuklara forma dağıttı. Sadece bir çocuk uzaktan izleyip, hiç sıraya bile girmedi, forma almadı. Bu durum biz büyüklerin çok ilgisini çekti. 'Neden forma almıyorsun diye sorunca, 'Ben Galatasaraylıyım' dedi. Bu kararlı duruş hepimizde, 'bu çocuk büyük adam olur' yorumlarına sebep oldu. Burada geçirdiğim 8 ayda böyle kararlı, böyle gururlu duruş sergileyen çok vatandaşımızı gördüm. Zaten hepimizde çalışma azmi, elimizden geleni yapma kararlığı işte bu duruşlarla mümkün oluyor.