Bu seçim sürecini dış basından takip etmek nedense daha çok ilgimi çekti. İtiraf edeyim benim için öğretici de oldu. Batı medyasının 2023'ün en önemli seçimi ilan ettiği bu süreçte dürüst ve tarafsız yayıncılığın, saygının, saygısızlığın ve en önemlisi basın özgürlüğünün ne olduğunu hep beraber gördük(!)
Ve bütün bunların kendi ülkelerinin çıkarı söz konusu olunca batı medyası için nasıl hiçbir şey ifade etmediğine hep beraber şahitlik ettik. Şimdi de şartlar değişince ne kadar hızlı uyum sağladıklarını izliyoruz. 14 Mayıs öncesi ve sonrasında verilen mesajlarda ve kullanılan dildeki değişim dikkat çekici. Örneğin 'diktatör' gitti, yerine 'kazanan' geldi. Favori kelimesi diktatör olan Der Spiegel son paylaşımında Cumhurbaşkanı Erdoğan için 'sieger' yani 'kazanan' ifadesini daha ikinci tur yapılmadan kullandı. Zaten ilk tur sonuçlarına bakılırsa bu düşmanca dil Türkiye'de bekledikleri gibi etkili olmadı. Batı medyasının (hiç kullanmaması gereken) bu üsluptan uzaklaşması onlar adına iyi bir adım. Ama bugün uzun uzun seçim öncesinde ne dediler, sonra ne yazdılar diye anlatmayacağım.
Sadece Financial Times'ta (FT) ilgimi çeken bir makaleden söz edeceğim. FT'nin 17 Mayıs'ta yayınladığı makale için seçtiği başlık aslında Türkiye ile ilgili Batı'nın taşıdığı kaygıları da ortaya koyuyor.
FT, 'Batı, güven vermeyen Erdoğan'ın 5 yıl daha dümende olmasına hazır olmalı' anlamına gelen bir başlık atmış. Hemen altındaki cümlede de "Başka bir ifade ile Ankara ile endişe verici ya da rahatsız edici ilişkiler 5 yıl daha devam edecek" diyerek taşıdığı kaygıları dile getirmiş. Kelime seçimi gerçekten enteresan, 'güven vermeyen', 'endişe verici' ya da 'rahatsız edici'.
Dış politika uzmanları ve çeşitli diplomatların görüşlerine de yer verilen epey uzun bir makale. Özellikle dikkat ettim, makalede demokrasiden, yargıdan, Türkiye'de daha iyi yaşam standartlarına kavuşulması gibi sık sık dile getirdikleri konulardan hiç söz edilmemiş. Sadece şu üç başlık etrafında analiz yapılmış ve ilgili uzmanlar öngörülerini aktarmış;
Erdoğan, her şart altında kendi ülkesinin çıkarlarını gözetiyor ve aynı anda Batı'nın çıkarları da söz konusu olduğunda ne yapacağı tam kestirilemiyor. (Bu nedenle güven vermeyen)
Mesela İsveç'in NATO üyeliği, tamamen Erdoğan'ın kaprislerine bağlı ve maalesef NATO'nun Ankara ile bağlarını tamamen koparma lüksü de yok. (Bu nedenle endişe verici)
Türkiye'nin ülkesindeki mültecileri her an kapılarını açıp Batı'ya gönderme riski var. Bu konuda gelecekte ne olacağı konusu belirsizliğini koruyor. (Bu nedenle rahatsız edici)
İşte sadece bu üç başlıkta bile Erdoğan'ın ne yapacağını tam olarak bilememek Batı için hem endişe verici hem de rahatsız edici.
Bir de itiraf gibi bir tespit var; Erdoğan'ın kampanya malzemesi yapmaması için bir süredir Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde bir duraklama görüldüğü ve konunun seçim sonrasında yeni gelişmelere açık olduğu yazılmış. Bunu da buraya not ettik.
Ne diyelim, çevremize verdiğimiz rahatsızlık için özür dilemiyoruz.
Milli Mücadele ruhunu ilk günkü gibi hissettiğimiz 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nın da verdiği coşkuyla bir daha dile getirelim, rahatsızlıklarınız bunlarsa rahatsız etmeye hep devam edeceğiz.
Bilmem anlatabildim mi?