Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HÜLYA GÜLER

Önleyici demokrasi taç giyme ve özgürlük

Türkiye'deki seçimlerden kendine vazife çıkarıp, bizim adımıza karar vermeye kalkışan bir İngiliz derginin 'Erdoğan must go' (Erdoğan gitmeli) hadsizliğine verilecek en güzel cevabın; 'Show must go on!' olduğunu, yani icraatlarla yapılan şovun devam etmesi gerektiğini yazdım geçen hafta. Bu yazı ve Show must go on başlığı nedense bazı kesimleri rahatsız etmiş. O kadar ki kimileri dayanamayıp çeşitli sosyal medya mecralarından 15 Mayıs'tan sonra benim de 'özgür yazılar' yazabileceğim mesajını ilettiler. (Bu arada yanlış anlaşılmasın bana özgürce, özgür olmadığımı yazabiliyorlar ama sorsanız yine de özgür değiller!)
Evet, farkındayım, anlaması epey güç. Bu kesimlere göre benim 'İngiliz bir dergi, bizim seçimlerimize niye karışıyor' şeklinde bir yazı yazmam özgürlük değil.
Ne peki?
Düpedüz, 'mandacılık zihniyeti'nin itirafı tabi ki.
Ama onların iddiası, bize demokrasi bahanesiyle parmak sallamaya kalkışan sömürgeci zihniyetlere, üstümdeki baskı nedeniyle tepki gösteriyorum. Yoksa üzerimde baskı olmasa, benim geçen haftadan bu yana Türk seçmene yapılan saygısızlığa bir itirazım yok. Onlar gibi ne güzel yazmış dış basın, Türkiye'deki sorunları ne isabetli tespit etmişler desem, çok özgürüm. Çünkü bu zihniyetin özgürlük anlayışı sadece onların hoşuna giden şeylerin yazılması. Burada uzun uzun örneklerle konuyu daha da açabilirim ama gerek yok. Zira hepimiz yakın tarihin canlı tanıklarıyız.
Laf özgürlük ve demokrasiden açılmışken, geçen cumartesi günü Kral 3. Charles'ın taç giyme törenini televizyondan canlı izledim. Ne de olsa her fırsatta dünyaya özgürlük ve demokrasi dersi veren İngilizler için tarihi bir gündü. Kilisenin ve monarşinin gövde gösterisi olarak planlanan tören kötü bir ortaçağ dönem filmi gibiydi. Gereğinden uzundu, özellikle aile üyelerinin giyim kuşamı son derece abartılı ve günü geçmişti. Kötü bir 'piyes' yorumları da yapılan tören bana Harry Potter'ın sihirli güçler kazandığı pelerin ve asa giyme sahnesini anımsattı. Eğer monarşi gerçekten söylendiği gibi sembolik ise ve turizme katkısı için devam ediyorsa o zaman herkesin şapkasını önüne koyup, biz cumartesi günü ne yaşadık demesi lazım.
Bu arada 2.200 konuğun katıldığı Kral 3. Charles'ın taç giyme törenini annesi 2. Elizabeth'in töreniyle kıyaslayanlar var. Kral Charles'ın töreninin daha sönük olduğu söyleniyor, Zira Kraliçe Elizabeth'in 74 yıl önceki töreni 3 saat sürmüş ve 8 bin konuk katılmış.
Neyse asıl dikkat çekmek istediğim içerideki konuklar değil, dışarıda olup bitenler. Devlet televizyonundan yapılan canlı yayında pek bilgi verilmedi ama ben olanları (özgürce) yazayım. Günler öncesinden 100 milyon pounddan fazla para harcanan törenin maliyetinin devletin kasasından karşılanmasına büyük bir kesim itiraz etti. Ancak zaten geçim sıkıntısı yaşadıklarını dile getiren dar gelirli İngilizlerin, törenin maliyeti bizim vergilerimizle ödenmesin, Kraliyet Ailesi kendi servetinden ödesin çıkışları karşılık bulmadı. Bunun üzerine gelişen 'benim kralım değil' gösterileri ile asıl olarak bu maliyet protesto edilmek istendi. Ve nihayet tören günü 50'den fazla kişi daha her hangi bir protesto yapmadan 'ne olur ne olmaz' diye tören sonuna kadar gözaltına alındı. Evet, polisin açıklaması bu, 'just in case' yani ne olur ne olmaz diye gözaltına alındılar.
İşte biz buna ÖNLEYİCİ DEMOKRASİ diyoruz. Öyle ya Türkiye'ye de kim gitsin kim kalsın derken bu önleyici demokrasiyi uygulamaya kalkışmıyorlar mı, akılları sıra.
Ama son sözü bu kez ben değil, Atatürk Havalimanı'ndaki Millet Bahçesi'nde şov yapan milyonlar söyledi, Türkiye'yi kime emanet edeceklerine karar verdi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA