Dünyanın en uzun orta açıklığına (2023 metre) sahip 1915 Çanakkale Köprüsü hizmete açıldı. Köprüdeki tek simgesellik, Cumhuriyetimizin 100. yılına yapılan bu 2023 göndermesi değil. Aynı zamanda kuleleri de Mart'ın 18'ine atıf yapacak şekilde 318 metre yüksekliğinde inşa edilmiş. Millî kahramanlarımızdan Seyit Onbaşı'nın Çanakkale Savaşı sırasında insan üstü bir gayretle taşıyıp namluya sürdüğü mermilerin tasvirleri de bu kuleleri taçlandıracak.
Hazırlık aşaması 10 yıl süren ve dört yıl gibi kısa bir süre zarfında tamamlanan 1915 Çanakkale Köprüsü 15 yaşında cepheye katılan, evini çocuğunu bırakıp gelen, Balkanlardan Kafkasya'ya, Hicaz Yarımadası'ndan Kuzey Afrika'ya Osmanlı'nın yükselttiği Sancak-ı Şerif için savaşmaya gelip şehit düşmüş tüm dedelerimize bir saygı duruşu âdeta.
Gelelim işin matematiğine... Köprü yap-işlet-devret çerçevesinde yapılmamış olsaydı, devletin kasasından 3 milyar Euro'ya mal olacaktı. 12 yıl içerisinde köprüden hiç araç geçmese dahi köprünün devlete maliyeti 3 milyar Euro'yu bulmuyor ve üstelik bu meblağ 12 yıla yayılıyor. 12 yıl sonunda ise bu anıt eser, tamamen devletin kullanımına giriyor. Feribotla otomobil geçişinin 107 TL olup bir saate yakın sürdüğü ve bekleme süresiyle bunu aştığı düşünülürse, köprünün otomobil sahiplerine 200 TL olarak belirlenen maliyeti de makul görünüyor. Üstelik bir saat değil, altı dakikada geçiyorsunuz.
"Atatürk'ü unutturmak için köprü yaptılar" diyen şizofrenlere ise ne desek boş; kendilerine şifa diliyoruz.
Adı gibi güzel "1915 Çanakkale" ülkemize hayırlı olsun!
***
TTB'NİN DERDİ
Hem görsel hem de sosyal medyada yer alan ve bir uzman çavuşun bir doktora zarar verdiği iddiası ile başlayan süreç bambaşka bir noktaya evrildi. Doktorların alkışlı protestosuyla taburcu edilen uzman çavuşun söz konusu doktoru darp etmediği ortaya çıktı. Ancak olay çoktan "Uzman çavuş, doktora saldırdı" şeklinde yayılmıştı bile.
Hadisenin ilginç bir yönü de doktorun daha önceden FETÖ'cü olduğu iddiası ile gözaltına alındığı ve bu iddiaya destek veren 12 tanık ifadesinin olmasıydı. Örgüt evlerine gidip geldiğini de itiraf ettiği iddialar arasında. Neticede doktor açığa alındı, soruşturma sürüyor.
Tam bu noktada hükümetin doktorların haklı taleplerine yönelik kapsamlı bir paket açıklamasının üzerinden sadece günler geçmişken, böylesi bir tezgah üzerinden hem doktorların adına leke sürmek isteyenlere hem de bu karmaşa sebebiyle halk içerisinde huzursuzluk çıkarmaya çalışanlara gün doğmuş oldu. Türk Tabipleri Birliği gibi başkanı hem FETÖ hem de PKK destekçisi olan bir yapının bu tür olayları fırsatçı bir şekilde kendi lehlerine kullandıklarını biliyoruz. Nitekim son hadisede de öyle oldu.
Doktorluğun ne kadar kıymetli bir meslek olduğunu ama her meslekte olduğu gibi yüz karalarının çıkabileceğini unutmadan bu tür olayları ele almak en adil olanıdır. Ancak ne yazık ki bir yandan marjinal birkaç doktorun yazdığı provokatif mesajlar ve onlara mukabil genellemeci bir tavırla verilen karşıt tepkiler ile yine toplumun sinir uçlarıyla oynandı.
Yedi yıl önce Dr. Ayşenur Hoş'un muayene ettiği şehit annesi için sağlık personeline yönelik "Şehit annesidir, bir "öf" bile demeyiniz" notunu hatırlarsınız. Bizim doktorumuz da sağlık personelimiz de aslında özünde budur. İdlip'den Libya'ya, Karabağ'dan Arakan mültecilerine dek gönüllü hizmet etmeye giden binlerce doktorumuz var. Böyle hadiselerle doktorlarımız başta olmak üzere vefakâr sağlık çalışanlarımıza gölge düşürülmesine izin vermemek hepimizin borcudur. Bu hadiselerin üzerinde tepinen ve haklı talepleri suistimal ederek vatan düşmanı varlıklarına meşruiyet kazandırmaya çalışan oportünistlere ise dikkat!
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz