Büyük Taarruz'un 98. yılında, yine Yunanistan ile karşı karşıyayız. Bu sefer işgale kalkıştıkları topraklarımız değil ama denizlerimiz...
Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin savaş jetleri Girit'e konuşlanıyor. Macron, Türkiye'yi Doğu Akdeniz'de enerji aramaya son vermesi konusunda uyarıyor. Alman Dışişleri Bakanı'nı yanında bulunca pek bir cesaretlenen Yunan Başbakanı, "Hiçbir diyaloğa yokuz, AB'den Türkiye'ye yaptırım isteyeceğiz" diye parmak sallıyor. Yetmiyor, karasularını 12 mile çıkarma hazırlığı içinde olduklarını ilan ediyor. 12 mil demek, bize Ege'de balık tutmaktan fazlası kalmaması demek!
Yunan muhalefeti, Türkiye'ye karşı iktidardan bile daha saldırgan. Yunan Parlamentosu'nda, İtalya ve Mısır'la yaptıkları deniz yetki alanlarını belirleyen anlaşmalar oylanıyor.
Böylesi bir ortamda, 30 Ağustos Zaferi'nin 98. yıl dönümünü idrak ediyoruz. Ama muhalefetimiz covid sebebiyle önlemler eşliğinde yapılacak anmaları eleştirip, bugünün 30 Ağustos ruhunu ıskalıyor. Can alıcı bir çıkış, Yunanistan'a gözdağı veren bir açıklama bekliyoruz ama nafile!
Şu ana dek sadece muhalefetin sözcüleri konuştu, onlar da yarım ağızla Oruç Reis'in bulunduğu alanda haklı bir çalışma yaptığını söylemekle yetindi.
Bu mudur?
Yıllarca "Atatürk olmasaydı, adımız Yorgo olurdu" diye slogan attıktan sonra "Yorgolara" diyecek esaslı bir cümleniz yok mu sizin? Yunanistan, 1995 yılında karasularını 12 mile çıkarmakla tehdit ettiğinde, bunu savaş sebebi sayacağına dair ortak karar alan TBMM'nin yerinde yeller mi esiyor? Hadi sandık ortağınız HDP'den zaten vazgeçtik de "Kıbrıs Fatihi" Ecevit'le övünen CHP, milliliğinin logosundan ibaret olmadığını umduğumuz İYİ Parti, "Esas Kıbrıs Fatihi" Erbakan'ı takip ettiğini iddia eden Saadet Partisi; sizler nerdesiniz?
Yunanın vurmasını ve içerden de siz mi vurmayı bekliyorsunuz?
Özellikle "Atatürk olmasaydı, adınız Yorgo olurdu" diyenlere sormak isterim, tam da bugün yine ordularımızın ilk hedefi Akdeniz iken Atatürk olsaydı sessiz kalır mıydı sizce?