Fransa'yı sallayan "Sarı Yelekliler" protestosunu biliyorsunuz. Büyük ölçüde barışçıl süren bu protestolarda, şimdiye dek 11 kişi öldürüldü ve 2000'e yakın kişi yaralandı. Dahası, protestoya katılanlardan yaklaşık 8.400 kişi gözaltına alınırken, bunlardan 1.796'sı ise hapis cezasına çarptırıldı. Evet, yanlış okumadınız: Sarı yelek protestocularından yaklaşık 2 bin kişi hapse atıldı.
Geçtiğimiz seneki G-7 zirvesinin gerçekleştiği Bask özerk bölgesinde de ilginç bir olay yaşandı. Polis, zirveden günler önce, daha önce hiçbir sabıkası olmayan üç Alman genç hakkında şiddet uygulamayı planladıkları gerekçesiyle üç ay hapis cezası verdi. Gençlerin üzerinde bir buz kırıcı ve bir göz yaşartıcı tüp bulunmuştu. Yine Bask yönetimi, G-7 sırasında görev yapmak üzere 17 savcıyı görevlendirdi ve gözaltı ile tutuklama işlemleri "pürüzsüz" gerçekleşebilsin diye 300 hücreyi hazır ettiğini açıkladı. Söylemeye gerek yok, geçtiğimiz seneki G-7, diğerlerine göre oldukça sessiz ve sakin gerçekleşti.
Dün açıklanan Gezi davası kararlarını duyunca bu rakamları paylaşmak istedim. Beraat ettirilen isimler üzerinde durmaktan öte benim ilgimi çeken başka bir soru var.
İçişleri Bakanlığı verilerine göre 58 kamu binasının, 68 MOBESE kamerasının ve 337 işyerinin tahrip edildiği, 90 belediye otobüsü, 214 özel araç, 240 polis aracı ve 45 ambulansın kullanılamaz hale getirildiği, toplam somut zararının 140 milyon lira olduğu söylenen bir kalkışma hareketinde hiçbir suçlu bulamayan yargı sistemi neden vardır?
Şimdi çıksam ve bir işyerinin camını indirsem, hakkımda anında dava açtırılır ve somut bir ceza alırım. Ancak ülkeyi en az iki hafta felç eden, yan etkileriyle birlikte milyarlarca liralık zarara uğratan bir hadisenin adalet ekseninde bir karşılığı yok mudur?
Türk mahkemelerinin buna verecek bir cevabı var mı? Yoksa onun için de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bir karar almasını mı bekleyecekler?