ABD Başkanı Trump'ın, İsrail Başbakanı Netanyahu ile birlikte, "yüzyılın anlaşması" diye sunduğu "Ortadoğu'da Barış Planı" nihayet kamuoyu ile de paylaşıldı.
Tabii buna "anlaşma" denmesi ilginç, zira ortada anlaşmaya dahil olması gereken taraflardan birisi yok. Trump, geçtiğimiz sene şubatta, Batı Şeria ve Gazze'ye yapılan tüm yardımları kesmişti. Ondan önce de BM nezdindeki UNRWA üzerinden Filistin'e yaptıkları yardımları kesmişti. Trump'ın 'parasızlıkla terbiye' yönteminin uzantısı olan bu uygulamalar, Filistin otoritesinin politikalarında bir değişikliğe yol açmamıştı.
Açıklanan plandan da anlaşılacağı üzere, bu sefer 'para ile terbiye' metodu seçilmiş. Zira planın Filistinlilere vaad ettiği tek şey bu. 50 milyar dolarlık yardım karşılığında, Filistin'e gerçek anlamda egemen olmayacağı bir devletçik sunuluyor. Planın neden işe yaramayacağını görmek için aslında öngördükleri haritaya bakmak kâfi. Haritaya göre Batı Şeria ve Gazze Filistinliler'e bırakılıyor ama İsrail'in tüm illegal yerleşimleri oldukları yerde duruyor ve plan dahlinde yasal İsrail toprağı haline geliyor. Mesela Batı Şeria'nın dörtte biri olan Şeria Vadisi, İsrail tarafından ilhak edilmiş oluyor. Böylelikle Filistin değil, İsrail Ürdün'e komşu oluyor ve sınırı kontrole devam ediyor. Bölünmüş topraklarına ek olarak, Filistin'den Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıması bekleniyor.
Herhangi bir barış planında, çatışan tarafların ikisinin de olması beklenen asgari şart olması gerekirken, Trump ve Netenyahu, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır diktatörleriyle beraber üç amacı gerçekleştirmeye çalışıyor: Filistin'in İsrail tarafından paramparça edilmiş halini devlet olarak sunmak, bunu yaparken İsrail'in egemen bir devlete uygulayamayacağı askerî işgal koşullarını olağanlaştırmak ve her tür uluslararası hukuka aykırı yerleşim politikasını kalıcılaştırıp yasallaştırmak.
Planın yaratıcılarından ve konu ile alakalı 25 kitap okuduğunu söyleyerek Trump'ın damadı olmanın dışında uzmanlığının (!) sınırlarını da bizimle paylaşan Başkan Başdanışmanı Jared Kushner, katıldığı CNN yayınında, planlarını reddetmeleri halinde Filistin yönetimi hakkında şöyle dedi: "Başka bir fırsatı daha heba etmiş olurlar, daha önce de var olduklarından beri elde ettikleri tüm fırsatları heba etmiş oldukları gibi. Başkan, Filistinliler'e devlet olmanın ve itibarlarını geri kazanmanın yolunu açtı."
Planın müzakere aşamalarının hiçbirinde Filistinli temsilci olmaması bir yana, bu sözler Trump yönetiminin bu eksiklikten bilakis memnun olduğunu da gösteriyor. Zira planın açıklandığı gün, Beyaz Saray'ı temsilen planı yazan kişilerden birisi Filistin yönetimini uluslararası bir canlı yayında hem aşağılayıp hem de tehdit ediyorsa, bu sadece diplomasiden bihaberliğin yansıması olamaz. Amatörlük de bir yere kadar açıklayıcıdır.
Bu plan, İsrail'in Batı Şeria'yı da tamamen ilhak etmesi, askerî işgalini artırması, İsrail vatandaşı Filistinliler'i vatandaşlık haklarından soyutlaması gibi pek çok sonuç doğuracaktır. Ve İsrail ile ABD de gelecek tepkilere "Ama Filistinliler'e bir şans vermiştik" şeklinde cevap verecektir. Önemli nokta, Trump yönetimi altında İsrail-Filistin arasında bir barışın tesis edilebileceği ihtimalinin olmaması değildir; böyle bir niyetin başından beri var olmamasıdır. Plan, İsrail'i büyütmek, Filistin'i yok etmek ve bu niyeti diplomasi şemsiyesi altına sığdırmaktır.