Francis Fukuyama'nın, Soğuk Savaş'ın sonra ermesinin ardından yazdığı ve artık ulusların insan hakları, liberal demokrasi ve kapitalist serbest piyasa değerleri dışında ideolojik bir alternatifinin kalmadığını iddia eden "Tarihin Sonu" tezi çok kısa süre içerisinde tarih karşısında sınıfta kaldı.
Samuel Huntington'ın bu esere cevabi olarak kâleme aldığı ve Sovyetlerin çöküşü ertesinde ideolojik çatışmaların temelinin artık kültürel ve dini farklılıklar olacağı tezini tartıştığı "Medeniyetler Çatışması" kitabı ise alakasını sürdürüyor.
Evet, bugün İsrail, Körfez ülkelerinin pek çoğu ile yakın ilişkiler geliştirmiş olsa da veya Avrupa Birliği, ABD'den gelen baskılara rağmen Çin ile ilişkilerini muhafaza edip geliştirmeye çalışsa da bu örnekler çıkar temelli devlet anlayışının bir getirisidir. Neticede Rohingya krizinden Suriye'deki mezhep temeli ayrışmalara, Hindistan'ın Keşmir başta olmak üzere Müslüman karşıtı faşist politikalarından Rusya'nın Ortodoks Hristiyan kimliğine vurgu yapan yeni milliyetçilik söylemiyle paralel ayaklanmasına değin tüm çıkar temelli çatışmaların altında yatan esas söylemin kültürel ve dini farklılıkların tehdit olarak algılanması olduğunu söyleyebiliriz.
Böylesi bir vasatta Türkiye'ye baktığımda en zor durumda kalan ülkelerden birisi olduğunu görüyorum.
Zira Asya ile Avrupa'yı bağlayan Türkiye, doğusunda kalan ve çoğunluğu komşusu olan ülkelerle iyi ilişkiler ve işbirlikleri kurmak istiyor.
Ne var ki İran dışında bu ülkelerin hiçbiri Müslüman değil ki İran'la da aramızda uzlaştırılamaz farklılıklardan birisi olan mezhep ayrımı mevcut.
Suriye ve Irak zaten uzun süredir çökmüş devlet kategorisindeler...
Öte yandan Türkiye, eskiden 'uydu ülkesi' olduğu Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği'nden de örneğin Rusya veya İran'la yakınlaştığı konular sebebiyle baskıya uğruyor. Yüz yıllardır kara sınırı belirli olan ve ticaret yapılan İran'a ABD, 10.000 kilomete öteden yaptırım getirdiğinde Türkiye'nin de ekonomisine zarar verecek olmasına rağmen harfiyen uyması bekleniyor.
Ya da mülteci meselesinde tüm yükü Türkiye'nin omuzlarına bırakan Avrupa Birliği, en uzun sınırımız olan Suriye'ye terörden korunmak amaçlı askerî müdahale yapıldığında silah ambargolarını arka arkaya sıralıyor.
Bir de Huntington'ın tezini yanlışlayan en önemli örneklerden biri olan Libya meselesi var elbette. Buna göre İslâm dünyasının en büyük üç ülkesinden birisi olan Mısır, Müslüman Türkiye ile değil, Ortodoks Yunanistan ve Siyonist İsrail ile işbirliğine gidiyor. Yine Mekke'yi topraklarında barındırması sebebiyle sembolik değeri en yüksek İslâmî ülke olan Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye'yi can düşmanı ilan edip, Amerika ve İsrail ile yüzde yüz aynı paralelde politikalar izleyebiliyor.
2020, bu açıdan gerilimin artarak devam edeceği ama umarım 'patlama noktası'na ulaşmayacağı bir yıl olur.
***
Şato'dan metroya, şov olarak tevazu
İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in metroda -yanındaki basın ekibi hariç!- 'yalnız' ve ayakta yolculuk ettiği fotoğrafları sosyal medyada gördüm. Göreve gelir gelmez "Şato" denilen, etrafı tel örgülerle çevrili, halktan soyutlanmış, İzmir'e yukardan bakan milyonlarca dolarlık tarihi yapıya taşınan Soyer'in, üstelik halkı su kuyruklarında eziyet çekerken bu yaptığı şov değilse nedir? İzmirlinin su sorununa çare bulun Sayın Soyer, şovunuzu kendinize saklayın.