Bakalım doğru anlamış mıyım? Başbakanlığı döneminde Erdoğan, TEKEL'e ait 297 bin metrekarelik, şu anda üzerinde Şehir Üniversitesi'nin Dragos'taki kampüsü bulunan araziyi Şehir Üniversitesi'ne kira ile tahsis ediyor. Öncesinde okulun açılışına da gelerek desteğini belli ediyor.
Ancak başbakanlığı döneminde Ahmet Davutoğlu, Türkiye tarihinde bir ilke imza atarak, araziyi bilabedel Şehir Üniversitesi'nin üzerine geçiriyor. Kendisinin ve ekibinin kurduğunu herkesin bildiği bir üniversiteyi, kendisinin bizzat mütevelli heyetini belirlediği düşünülen bir üniversiteyi, Başbakanlık yetkisini kullanarak bedavadan 2 milyarlık bir arazinin sahibi yapıveriyor. Görevi kötüye kullanmak mı demiştiniz?
Üstelik bunu ne zaman yapıyor dersiniz? 7 Haziran seçimlerine bir hafta kala! Yani hem Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçime günler kala kriz görüntüsü vermemek için itiraz edemeyeceğini bildiği bir konjonktürde, hem de bir hafta sonra Başbakan olmasının kesin olmadığı bir dönemde... Şimdi buna şark kurnazlığı mı diyelim, yetkiyi kötüye kullanma mı diyelim yoksa "Bravo Hocam" mı diyelim; siz karar verin. Bu usülsüz kararda Ali Babacan ve Mehmet Şimşek'in imzalarının da olması ilginç bir detay.
Fakat hikâye burda da bitmiyor. Devletten hazıra kondukları araziyi, bu sefer de Halkbank'a teminat gösterip üniversite inşaatı için 375 milyon kredi almayı başarıyorlar. Ancak beklemedikleri bir şey oluyor. "Erdoğan müdahale etti, Şehir zora girdi" algısını yayarak yolsuzluğunu örtmeye çalışanların da bal gibi bildiği ama söylemediği bir gerçek var. Danıştay 13'üncü Dairesi, arazinin bedelsiz devrini usülsüz bularak "yürütmeyi durdurma kararı" alıyor. Böylelikle üniversite inşaatı için alınan 375 milyonluk kredi borcu teminatsız kalıyor.
Üniversite elde ettiği gelirden borcunu ödemeye devam etse yine sorun olmayacak. Fakat üniversite aylarca borcunu ödemiyor. Yanlış finansal idare sonucu olabilir, para başka siyasî mecralara aktarıldığı için olabilir, belki birilerinin 'örtülü ödenek'e erişimi kalmadığı için olabilir.
Gerekçeyi dışardan bilmek zor. Ancak sonuç değişmiyor. Ödenmeyen borç 412 milyonu buluyor ve Halkbank, her bankanın yapacağını yapıp Şehir'e ait malvarlıklarına tedbir koyuyor.
Kıyamet de burda kopuyor. Şehir yöneticileri, ne usülsüz mülkiyet sahibi olmalarından ne de borçlarını ödememelerinden bahsedilmesini istiyor. Ve konuyu iki aydır mütemadiyen Cumhurbaşkanı ile ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Kuruluşundan bu yana Şehir'e maddi destek sağlayan Murat Ülker, bu kötü yönetim yüzünden finansal desteğini çektiğini ilan eden bir açıklama yayınlasa da Ülker'e cevap vermeye dahi tenezzül etmiyorlar.
Zira bu, meseleyi siyasallaştırarak kendilerini aklama çabalarına hizmet etmiyor.
Devlet, çoğu paralı üniversiteye tanımadığı bir imkânı onlara tanımışken, üniversiteye -özellikle Davutoğlu'nun başbakanlığı döneminde- milyonlarca bağış yağmışken, devletten aldığı krediyi zamanında ödeyemeyen ve ayakta kalmayı başaramayan bu oluşum, hâlen kendilerine iltimas geçilmesini bekliyor.
Üstelik üniversite de öğrencileri de 'sahipsiz' kalmayacak.
Marmara Üniversitesi desteğiyle, ayakta kalacakları sözü verilmiş. Ancak Mütevelli Heyeti, hiçbir sorun yokmuş gibi "biz işimize bakmaya devam edelim" tavrı içindeler.
Şehir'e bu kötülüğü yapanın kim olduğu ortada. Sadece diplomasını almaya çalışan hiçbir öğrenci, sizin siyasî oyunlarınıza alet olmak zorunda değil. Artık yeter!