Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HİLAL KAPLAN

Türkiye-Fransa gerginliği, NATO zirvesine damga vuracak

İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan düzenin üç sacayağı vardır. İlki merkezi New York'ta bulunan ve 1945'te kurulan Birleşmiş Milletler, ikincisi Amerika öncülüğünde 1949'da kurulan Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) ve 1951'de kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'ndan Maastrich Anlaşması ile Avrupa Birliği'ne evrilen oluşumdur.
Birleşmiş Milletler'in uluslararası etkinliğinin gün geçtikçe zayıfladığını görüyoruz. Avrupa Birliği ise Birleşik Krallık'ın ayrılış süreciyle sarsılıyor. Böylesi bir vasatta, Amerika Birleşik Devletleri'nin Avrupa'daki hegemonyasının öncü yapısı olan NATO'nun geleceği daha da önem kazanıyor.
Ne var ki geçtiğimiz sene NATO'ya dair eleştirileriyle gündeme damga vuran Amerikan Başkanı'nı, bu yıl Fransız Cumhurbaşkanı Macron'un NATO'nun "beyin ölümü"nün gerçekleştiğine dair sözleri izledi. 1966'da NATO'nun askerî kanadından ayrılıp sadece 2009'da dönen Fransa'dan bu eleştirilerin gelmesi, doğal olarak diğer NATO üyelerini rahatsız etti. Macron, bununla da yetinmedi ve "Türkiye oldubittiye getirip hem tek başına operasyon yapıp hem de NATO'dan dayanışma beklememeli" dedi.
Başkan Erdoğan ise bu gollük pasla, "Macron beyin ölümü yaşıyor" iması yaparak ağları havalandırdı. Trump da dünkü basın toplantısında Erdoğan'ın sözlerine referans yaparak Macron'u sıkıştırmayı sürdürdü. Zirvede görüşecek liderlerden gelecek açıklamaları bekleyeceğiz ama bu gerginlik sürmeye devam edecektir. Zira Fransa-ABD arasındaki vergi savaşları da denkleme eklendi.
Pek konuşulmadı ama Türkiye, NATO'ya esas diplomatik zorluğu sözler savaşından çok masada yaşatıyor.
Polonya, Litvanya, Letonya ve Estonya'nın, komşusu Rusya'dan gelebilecek her türlü tehdide karşı savunmalarının iyileştirilmesine yönelik hazırlanan NATO planının geçmesini Türkiye veto etti. Şayet NATO üyeleri, Türkiye'nin YPG'ye yönelik mücadelesinin meşruiyetini tanımazsa ve YPG'yi terör örgütü kategorisinde değerlendirmezse de bu vetosu sürecek gibi görünüyor. Basına konuşan Millî Savunma Bakanlığı'ndan bir yetkilimiz bunu şöyle açıklıyor:
"NATO, Türkiye'nin hem siyasi hem de askeri olarak veto hakkına sahip olduğu bir kurumdur. Burada işletilen prosedürler vardır. Türkiye'nin şantaj yaptığı gibi bir durum yok.
Böyle bir açıklama kabul edilemez."
Başkan Erdoğan da NATO zirvesine katılmak için Londra'ya hareketi öncesinde yaptığı açıklamada, terör örgütlerine karşı NATO'dan destek almaması halinde Türkiye'nin NATO tarafından hazırlanan Baltık ülkeleri ve Polonya'yı savunma planına karşı çıkacağını yineledi.
NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye, ittifakı kendisine destek olmadığı müddetçe zorlayacak veto gücüne sahip ve bunu sonuna kadar kullanacak.
Yine ilginç bir nokta, Fransız Cumhurbaşkanı, NATO zirvesi öncesinde Rusya'nın ve Çin'in düşman olarak kabul edilmemesi gerektiğini söyledi.
Soğuk Savaş sonrası askerî birliği sürdürse de politik ve stratejik birlikten giderek uzaklaşan NATO'ya bundan daha büyük darbe vurulamazdı. Benim esas merak ettiğim, Rusya ile ilişkilerimiz yüzünden Türkiye'yi Rus eksenine yaklaşmakla suçlayan NATO liderlerinin buna zirveden nasıl karşılık verecekleridir. Zira karşılarında Batı Avrupa'nın en güçlü üç ülkesinden birinin başkanı var ve ABD için "güvenilmez müttefik" derken, Rusya ve Çin'le yakınlaşmayı savunuyor.
Elbette tüm bu gerilimlerin Türkiye'nin duruşunu güçlendirdiğini ve Başkan Erdoğan'ın bu görüş ayrılıklarını ülkemizin menfaatine yarayacak şekilde nasıl kullandığını gözden kaçırmamak lazım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA