Tarih 1991. Birinci Körfez Savaşı sonrası, Irak'ın kuzeyindeki Saddam'ın zulmünden kaçanlar sınırımızda. Sayıları 500.000'i buluyor. İşte onları korumak iddiasıyla, 11 Nisan 1991'de, "Huzur Operasyonu" başlıyor. ABD liderliğindeki koalisyonda Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya ve Kanada'dan olmak üzere 14.447 asker görev yapıyor. "Güvenli bölge" tesis ediliyor.
Temmuz'da biten bu sürecin ardından "Huzur Operasyonu-2", Saddam'ın tekrar harekete geçeceği iddiasıyla başlatılıyor. Irak'ın kuzeyindeki hava sahasını uçuşa kapatmak üzere, 77 uçak ve helikopter ile 1862 personelden oluşan "Çekiç Güç" (Poised Hammer), Adana'daki İncirlik ve Diyarbakır'daki Pirinçlik üslerine yerleştiriliyor.
İktidardaki ANAP, Meclis'ten tezkere çıkartarak Irak'ın kuzeyine askerî müdahale hakkı istiyor. Ancak Meclis çoğunluğuna sahip olmasına rağmen, kendi içinde bölünerek askeri müdahaleyi içeren tezkereyi çıkartamıyor. Muhalefet liderleri Demirel ve İnönü de karşı çıkıyor. Tezkere değiştirilerek onaylanıyor.
Türk askerinin sahada operasyonel olarak yer alamadığı "Çekiç Güç", Irak'ın kuzeyinde Kürt devletinin kurulmasını ve Kandil'de PKK'nın semirtilmesini sağlıyor. Hatta Çekiç Güç'ten bizzat PKK'ya silah akışı olduğu da bizzat dönemin Asayiş Bölge Komutanı Necati Özgen tarafından dile getiriliyor ki Özgen'in helikopteri de Çekiç Güç tarafından hedef alınmıştı.
Ankara üzerinde uçağı şüpheli şekilde düşen dönemin Jandarma Komutanı Eşref Bitlis de Çekiç Güç'e karşı çıkan, Barzani ile görüşmeler yaparak PKK'nın Kandil varlığını sınırlandırmaya çalışan, Çekiç Güç olduğu müddetçe PKK ile mücadelede yol alınamayacağını açıktan dile getiren bir değerimizdi. Uğur Mumcu'yu, Adnan Kahveci'yi, Turgut Özal'ı şaibeli biçimde kaybettiğimiz 1993 yılında onu da kaybetmiştik.
Bunları neden mi hatırlatıyorum; Barış Pınarı Harekâtı'yla nasıl bir belayı def ettiğimizi, ikinci bir Çekiç Güç projesini de rafa kaldırdığımızı net görmemiz için... Tabii bir de Alman Savunma Bakanı ve Merkel'in partisi Hıristiyan Demokratlar'ın lideri Karrenbauer'in, "Suriye'nin kuzeyinde, Türkiye ve Rusya ile işbirliği içinde, uluslararası bir güvenli bölge kuralım" teklifinin de bu anımsamada rolü büyük...
Kınamalarla, silah ambargolarıyla bir yere varamayacağını anlayanlar uyanıyor da biz uyanalı çok oldu. O köprünün altından çok sular aktı. O yüzden gözler şimdi Putin- Erdoğan görüşmesinde. AB'nin Ortadoğu'daki nüfuzu azalıyor. Zaten önce birliklerini ayakta tutmaya odaklanırlarsa, kendileri açısından daha verimli olur.