Ajda Pekkan, pop müzik denilince akla ilk gelen isimlerden. Beş kuşaktır aralıksız takip edilen, enerjisinden zerre kaybetmemiş kaç kişi sayabiliriz ki? Kendini hep bir adım öteye taşımış, en uzun süre zirvede kalmış Ajda'dan bahsedilince, kulağımda "Ben Tanrı Misafiriyim" çınlar; eminim herkesin böyle bir 'Ajda çınlaması' vardır ki 'Süperstar'lık budur.
Ancak bugün bahsetmek istediğim, Ajda'nın müzik kariyerinden çok, Günaydın'a verdiği röportajda geçen şu cümleler: "Beni en çok etkileyen sahnelerden biri, PYD'li teröristlerden birinin, Suriye'de askerler tarafından ele geçirildiği andı. İlk söylediği şey 'Beni Türk askerlerine verin' oldu. Türk askerinin esiri olmak istiyordu. Benim askerim budur işte. Terör örgütleri, sınır hattımızda devlet kurmaya çalışıyor; dünyada hiçbir ülke böyle bir şeye müsaade etmez. Türkiye de kendi sınırlarını korumak zorunda. Bu bir savaş değil; vatan toprağımızı koruyoruz. Türkiye, orada savaşın çıkmaması için elinden gelen çabayı gösterdi. Fakat maalesef tüm çabalar sonuçsuz kaldı ve neticede Türkiye oraya girdi. Türkiye oraya hiçbir zaman emperyal niyetlerle girmiyor; bunu hepimiz biliyoruz. Biz oradan kovulan, kendi ülkesinde yaşayamaz hale getirilen insanların tekrar evlerine dönmesi için uğraşıyoruz. Esirlerin bile iltica etmek istediği bir ülkeyiz. Ülkesiz kalanlara, evsiz kalanlara ev sahibi oluyoruz. Bu dönemde Türkiye olarak en fazla ihtiyacımız olan şey ise milli birlik ve beraberliktir. Bu beraberliği bozmak isteyenlere karşı tek vücut olmalıyız. Biz kendi içimizde birlik olursak, Türkiye her türlü zorluğun üstesinden gelir."
Devletimizin Afrin'de, şimdiye dek Ortadoğu'daki hiçbir devletin uygulamadığı ahlâkî prensiplerden taviz vermediğine, sivillere ve esirlere kötü muamele yapmadığına dair en önemli kanıtlardan biri Türk askerine teslim edilmesi için yalvaran o teröristti gerçekten. Ancak röportajın bu önemli kısımları pek öne çıkamadı. Çünkü Pekkan, Erdoğan için, "Dünyadaki haksızlıklara karşı da en yüksek sesi Cumhurbaşkanımız çıkarıyor. Her zaman mağdurun ve mazlumun yanında olan bir lider" demek 'suçunu' işlemişti. Hayatı boyunca yıkıcı olmaktan başka bir işe yaramayan çocuksu bir hınçla hareket edenlerin linç kampanyası da böylece başladı.
Sanatçılığın devletine sahip çıkmanın karşıtı olduğunu sananlar, ABD askerlerine özel konserler veren ve ziyaretler yapan Beyonce, Jay-Z, Gary Sinise, Mark Wahlberg gibi isimlerden habersiz midir? Ya da bir siyasi lideri desteklemenin sanatla çeliştiğini sananlar Obama kampanyasına bağışta bulunan Tom Hanks veya George Clooney'i aktör, Steven Spielberg'i yönetmen, Gwen Stefani'yi şarkıcıdan mı saymıyorlar? Bilakis, onların her filmine gitmek, konserine koşmak için can atarlar. Ancak iş kendi ülkelerine gelince, tüm diğer değerlerimiz için olduğu gibi burun kıvırmaya çalışırlar.
Sanatçı olmak, toplumun her kesiminin hayatında iz bırakmak kadar, onların iyiliğini gözetmek ve bu uğurda çalışmak da demektir. Ajda Pekkan da bu niyetle devletinin yanında olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Teşekkürler Süperstar...