ABD işgalinden bu yana gittikçe daha da istikrarsızlaşan Irak'ta, DAEŞ'in de hatırı sayılır bir toprak parçasına hükmetmesiyle birlikte, askerî yoğunluk arttı. Şu an Irak'ta, 63 ülkeden, 8 bin yabancı savaşçı var. Ancak ilginçtir, Bağdat yönetiminin gözüne batan sadece Türk askerî varlığı oluyor.
Türkiye, Türk askerinin Irak görevine dair tezkereyi, Ak Parti, MHP ve CHP oylarıyla TBMM'den geçirerek onayladı. Bunun üzerine, Irak'ın ikinci büyük şehri Musul'u DAEŞ'ten temizleme operasyonunun ayak seslerini duyan Iraklı Şii din adamı Kasım et- Tai, DAEŞ tehdidi ortadayken, takipçilerine Türk askerini hedef gösterdi ve "Kuzey Irak'ta Türk askeriyle savaşmak farzdır" 'fetva'sı verdi. Kimin derdi DAEŞ, kiminki Türkiye, daha net ortaya çıkmış oldu.
İran güdümündeki Irak Başbakanı Haydar el-İbadi ise, Türk askerini Irak'ta görmek istemediklerini söyledi ve "Türkiye, Musul'a müdahale ederse bölgesel savaş çıkar" diye tehdit etti. Musul'u iki yıl önce bir günde DAEŞ'e teslim eden Irak askerlerinin hali ortadayken, bu ve benzeri tehditler gülünç olmaktan öte gidemese de, bir zihniyeti göstermesi bakımından anlamlıdır.
Bunların ardından, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY), Türkiye'nin Irak topraklarındaki varlığını desteklediğini belirtecek biçimde açıklama yaptı. IKBY Hükümeti Sözcüsü Sefin Dizayi, "Türk askerlerinin konuşlandığı Musul'a yakın Başika ve Duberdan eğitim kamplarının Irak merkezi hükümeti ve Savunma Bakanlığı'nın bilgisi ve rızası dahilinde kurulduğunu" ve hatta Irak Savunma Bakanı'nın bu kampları ziyaret de ettiğini, kamplarda Türkiye'nin Musul polisi ve gönüllü güçlere eğitim verdiğini ifade etti.
Tüm bu politik tangonun arkasında, Türkiye'nin bölgede zaten olan manevî ağırlığının, askerî güçle desteklenen politik güce verilmesinden duyulan korku yatıyor elbette. ABD önderliğinde ve İran yönlendirmesinde Irak'ta yapılan mezhepsel ve ırksal demografi değişiminin sürdürülmesine Türkiye'nin çomak sokmasından çekiniliyor. DAEŞ karşısında madara olmuş Irak ordusu yerine, DAEŞ'i temizlemek noktasında aynı Fırat Kalkanı Operasyonu'nda olduğu gibi TSK'nın hızlı ve olağanüstü başarı kazanmasından endişe ediliyor.
ABD, hem olası bir Rakka hem de Musul operasyonuyla alakalı Türk yetkililerle görüşmeye devam ediyor. Türkiye'nin PKK'ya ve PYD'ye yakın güçlerin iki operasyonda da yer almaması şartı, Telafer ilçesinin kurtarıldıktan sonra terör estirmesiyle tanınan Şii grup Haşd El Şabi militanlarına teslim edilmemesi Türkiye'nin kırmızı çizgisini oluşturuyor.
Çetin ve girift bir süreç bizi bekliyor.
ABD'nin yine İran'la birlikte Türkiye'yi sıkıştırmaya devam edeceği bir dönem mi olacak, onu da Musul operasyonuyla birlikte göreceğiz.
***
Dilara için adalet!
Dilara Sina Tabak. Daha 19 yaşındayken, Türkiye Gençlik Birliği altında toplanan faşistlerin saldırısına uğradı. Ankara Üniversitesi öğrencisi ve Ankara Ak Parti Gençlik Kolları üyesi olarak, okulda açılan parti standında görevliyken uğradığı saldırıda, atılan içi dolu soda şişesi yüzünde patladı. Alnına dikiş atıldı, gözlerine cam parçaları doldu. Çok şükür Allah'ın yardımı ve doktorları sayesinde aylarca hastaneden yatan Dilara şimdi iyi.
Ne var ki, saldırı için açılan davada sanıklar salı günü beraat etti. Ayrıca sanıkların, yani vandal sürüsünün -hadi bana dava açın!- avukat ücretini de hazine ödeyecek. Gencecik bir kız var. Onun hakkını polis, kampus güvenliği, TGB'lilere bir sınırlama getirmeyen Rektör İbiş ve adalet sistemi koruyamadı.
Günlerdir bizi isyan ettiren dava kararlarıyla karşı karşıyayız. Hangisi maksatlı, hangisi değil, çözmek zor. Ancak saldırganların peşi bırakılırsa, suçun tekrarlanmayacağının da garantisi yok. Ak Parti Ankara vekilleri, partisinin standında durduğu için ölümden dönen bu kızın davasına hiç gitmemiş ama belki temyiz kararını takip ederek veya bu sanıklara kurumsal olarak dava açıp onlara bedel ödetmenin bir yolunu bulabilirler. Buradan çağrımdır, bu zulme karşı durulsun. Hakkı tutun ve kaldırın lütfen.
