Rusya savaş uçakları, 3 Ekim'de ve 4 Ekim'de Türkiye'nin hava sahasını ihlal etmişti. İki sınır ihlali hadisesinde de Türk yetkililer bunu şiddetle protesto etmişti. Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı'na çağırarak uyarılmış, Türkiye'nin angajman kuralları hatırlatılmıştı. 24 Kasım'da, yine bir Rus savaş uçağı sınırımızı ihlal ettiğinde beş dakika içinde pilotlar on kez uyarıldı ama uyarılara cevap gelmeyince uçak düşürülerek cevap verildi. Rus Ortodoks Kilisesi'nin 'kutsayarak' gönderdiği savaş uçaklarından biri Türkiye'nin 'kutsalı' olan sınırlarını ısrarla ve uyarılara rağmen ihlal edince düşürüldü.
Rusya uzun süredir, kaba kuvvet uygulayarak Gürcistan'da, Ukrayna'da ve bağlantılı olarak Kırım'da ve en son Suriye'de bölgenin tek hâkimi olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Türkiye'nin Kırım'ın Rusya tarafından ilhakı gibi hassasiyet gösterdiği noktalarda dahi diplomatik çözüm yollarından vazgeçmediği, bölgede her şeyden önce bir 'soft power' olarak var olmaya çalıştığı da sır değil. Hatta Rusya, Suriyeli Türkmen sivillerin yaşadığı bölgelere günde onlarca sortiyle bombalar yağdırmış olmasına rağmen Türkiye yine sadece uluslararası kurumlar ve kendi yetkili organları eliyle tepkisini dile getirmişti. Ancak Putin'in herkese 'kabadayılık' taslayan bu politikası eninde sonunda bir duvara toslayacaktı ve Erdoğan o duvarın adı oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, olay günü yaptığı konuşmasında, hadisenin önüne geçmek için ellerinden geleni yaptıklarını, Türkiye'nin Rusya'ya karşı bir düşmanlığı olmadığını ama sınırlarını da korumak zorunda olduğunu söyledi. Dahası, Rusya'nın, DAEŞ kontrolündeki en yakın noktaya 280 km. mesafesi olan ve yeri geldiğinde DAEŞ'e karşı da savaşmış olan Bayırbucak Türkmenlerine karşı agresif bombalama kampanyasının kabul edilemez olduğunu ifade etti. Putin, bu uyarıyı dinlemediği takdirde, Rusya- Türkiye ilişkilerini daha sıkıntılı günler bekliyor diyebiliriz.
Putin'in 'arkamızdan bıçaklandık' şeklindeki duygusal ve haksız açıklamasını, Türkiye'nin DAEŞ'ten petrol aldığı ya da söz konusu Rus uçağının DAEŞ'i bombaladığı gibi rasyonaliteden ve saha gerçeklerinden uzak iddialar ortaya atmasını da hem ilk defa Türkiye tarafından 'çizilen karizması'nı toparlamaya hem de gerilimi sürdürmeye yönelik aciz çabalar olarak okuyabiliriz. Ne var ki gerçekler ortada. Rusya, Suriye'de DAEŞ'ten çok sivilleri ve Suriyeli muhalifleri bombalıyor. Rus hava saldırılarında 20 Kasım itibariyle 403 sivilin öldürüldüğü, bunların 160'tan fazlasını kadın ve çocukların oluşturduğu bildiriliyor. Rusya'nın bu stratejisi, sadece Esed'in değil, DAEŞ'in de cephesini güçlendirmekten başka bir işe yaramıyor.
Nitekim Başkan Obama da, hadiseye ilişkin açıklamasında Rusya'nın Suriye'deki siyasi geçişe engel teşkil eden bu bilinçli ve yanlış stratejisine değinerek, "Rusya'nın operasyonlarıyla ilgili problem, Türkiye sınırına çok yakın olması ve ayrıca sadece Türkiye değil, birçok ülke tarafından desteklenen ılımlı muhalifleri hedef alması" şeklinde eleştirdi. Ertesi gün, ABD Hazine Bakanlığı, Esed rejimine finansal destek sağladıkları ve DAEŞ'ten petrol almasına aracılık ettikleri gerekçesiyle, aralarında Rusların da bulunduğu 4 kişi ve 6 şirketi kara listeye aldı. Rusya'nın açıktan kaba kuvvet kullanarak çözemeyeceği bu gerilim, onları Ermeni Soykırımı yasa tasarısını kabule kalkışmak, bir internet trolü olan fuatavni'ye işaret etmek gibi acıklı durumlara sürüklüyor. Hâlbuki Türkiye, sınırı ihlal edilmeyeceği garantisi karşılığında gerilimi düşürmeye dünden hazır. Rusya'nın bunu iyi okuması gerekiyor. Çünkü Türkiye herhangi bir ülke, Erdoğan sıradan bir lider değil.