Yeni kabine açıklandı, hayırlı olsun. Dün yaşanan Rus uçağının sınır ihlali yaptığı için düşürülmesi hadisesinde gördüğümüz üzere bölge çetrefil bir döneme girerken, bu geçişin sorunsuz olmasına her kesimden vatandaşın sevinmesi gerekir.
Öncelikle, yeni kabinenin ekonomi yönetiminde de yeni bir anlayışla yol alacağını öngörmek mümkün. Bu meselede, çok kabaca iki farklı ekolden bahsedebiliriz. İlki, Ali Babacan'ın ismiyle sembolleşen ve ülkeyi 10 yılda önemli bir noktaya getiren, faizi bir sonuç olarak gören bakış açısıydı. Erdoğan'ın, 35 yaşındayken Ali Babacan'ı Ekonomi Bakanı yapması ve beraberce ülkeyi getirdikleri nokta göz önüne alınırsa, bu başarılı bir stratejiydi.
Faize bir sonuç olarak bakan bu ekole göre, işsizlik yükseliyorsa, dolar yükseliyorsa, reel sektör büyümesi küçülüyorsa faizi de artırmak gerekir. Böylelikle en azından paradan para kazanan yatırımcı ülkeye çekilmiş olur. Bu, dünyanın önde gelen ekonomilerinden biri olmadan, IMF'ye borçlu bir ülkeyken bir noktaya kadar geçerli bir bakış açısıydı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2013'ten bu yana artan biçimde, faizi bir sebep olarak gören anlayışa yakın hissediyor ve ekonomiyi o yönde şekillendirmekte kararlı. Bahsettiğimiz mücadele, 2.5 yıllık kuşatmanın işaret fişeği olan Gezi kalkışması sırasında, Erdoğan'ın havaalanındaki tarihî karşılamadaki konuşmasında ilk kez bahsettiği 'faiz lobisi' açıklamasıyla açığa çıkmıştı.
Şimdi ise, ülkenin ekonomik kalkınması göz önüne alındığında, büyümeyi besleyecek ve paradan para değil, yatırımdan para kazandıracak bir anlayış hâkim oluyor. Buna göre, işsizliğin düşmediği, doların yükseliş trendinde olduğu bir ortamda, faizi düşürmek ülkeyi yatırımcı için daha güvenli bir liman yapar. Uluslararası finans çevrelerinin Türkiye gibi ülkeler için öngördüğü çerçevenin dışına çıkmak anlamına gelen bu anlayış farkı, yabancı yatırımcıyı parasını borsaya değil, istihdama ve üretime yatırmaya yöneltmeyi amaçlıyor. Çünkü biliniyor ki böyle ülkelerde istikrarı yakalamak daha kolaydır. İstikrar arttıkça faiz yükselirse, o ülkede istikrarsızlık faizden kazanan yatırımcıyı besler, millet kaybeder. Ama istikrar arttıkça yatırım da yükselirse, uluslararası finans çevreleri için de yatırımlarını korumak önemli hale gelir. Bu minvalde yeni kabineye, 'ekonomide istikrarlı büyüme' kabinesi gözüyle de bakabiliriz.
Yeni kabine, aynı zamanda bir eski-yeni kaynaşmasını da beraberinde getiriyor. Büyük çoğunluğu rüştünü ispat etmiş kişilerden oluşan 64. hükümette 6 da yeni isim bulunuyor. Örneğin ihtisasını İsviçre'deki Bern Hastanesi'nde gerçekleştirmiş olan, akıcı İngilizce ve Almanca konuşan, entelektüel birikimi ve aile meselesine kafa yorması sebebiyle tanıdığım Sema Ramazanoğlu'nun Aile Bakanı olması sevindirici. Aynı şekilde hem seküler hem dini ilim alanında mesafe kat etmiş, Maraş'ın irfan atmosferinde yetişmiş Mahir Ünal'ın Kültür Bakanı olması da kayda değer bir gelişme. Kabinenin 'inşa' boyutunu önemli ölçüde bu iki isim üstelenecek.
Anti-Erdoğancılar bir süre 'damaaat' sakızını çiğneyecek olsalar da, MBA derecesini ABD'de kazanmış, uzun yıllar enerji sektörümüzün devlerinden Çalık Holding'de CEO'luk dahil çeşitli kademelerde deneyim kazanmış, yenilenebilir enerji kaynaklarının finansmanı üzerine doktorasını tamamlamış Berat Albayrak'ın Enerji Bakanlığı'na getirilmesi de oldukça isabetli.
"İstikrar ve inşa" kabinesine muvaffakiyetler dilerim.