Terör, toplumu dehşete düşürerek, emniyet duygusunu yok eder. Daha kötüsü, toplumun bir kesimini, diğer kesimine düşman kılma amacını güder. Çözüm süreciyle bunun tam tersi bir imkân penceresi önümüze açılmıştı. Terörün durması, toplumun her 'mahallesi'nden insanların dahil olduğu âkil insanların gezileri, 'bebek katili' diye aşağılanan Öcalan'ın imajının yumuşaması, HDP'ye siyaset yapma yolunu açan iklim... Bunların hepsi çözüm süreci çerçevesinde gerçekleşmişti.
Fakat seçime iki gün kala gerçekleşen Diyarbekir saldırısı, Suruç saldırısı ve bundan saatler sonra PKK'nın ateşkesi bitirmesi önümüze bambaşka bir pencere açtı. Şiddet, terör ve dehşet o pencereden evlerimize kadar aktı. Öfkelendik, korktuk, lanet ettik. Ankara saldırısından sonraysa âdeta zehirlendik. Daha önceki saldırılardan farklı olarak sanki toplumun bir kesimi diğerine karşı suçluluk duymalıymış çünkü bu büyük zulmün parçasıymış gibi yansıtılmaya başlandı.
Bu noktadaki en büyük fail maalesef 'barış' kelimesini en çok tüketen Demirtaş'tır. Saldırıdan hemen sonra yaptığı şu açıklamaya bakın: "AKP iktidarının eveleme geveleme şansı çoktan bitmiştir. Katilsiniz. Eliniz kanlıdır. Yüzünüzden ağzınızdan her yerinize kan sıçramıştır. Ve terör destekçisi olduğunuz ortaya çıkmıştır."
İki ayda PKK 130 kişiyi öldürdü ama PKKHDP organik ilişkisi HDP'li belediyelerin araçlarından saçılan bombalar kadar buz gibi ortada olmasına rağmen hiçbir hükümet yetkilisinden böylesine nefret dolu bir hedef gösterme duyduğumu hatırlamıyorum.
Devam etti Demirtaş:
"Bu alçakların önünde asla diz çökmeyeceğiz... Haysiyetini yitirmiş olanlarla birlikte yaşam da olmaz." Bırakın bugünü, belki otuz yıllık çatışmalı ortamı sırasında bile toplumun bir kısmı diğerine bu kadar nefretle hedef gösterilmemiştir. "Askerdeki gencin de dağdaki gencin de yolunu gözleyen analar için" çözüm sürecini başlattığını söyleyen Cumhurbaşkanı'na, ona oy veren %52'ye bu hakaret nasıl yapılabilir? 'Birarada yaşamayı kabul etmiyoruz' neyin ilanıdır? "İç savaşı tartışmaya hazırız" diyerek HDP Sözcüsü'nün işaret ettiği psikolojik ortama zemin mi hazırlıyorsunuz yoksa?
Ertesi gün de şöyle dedi:
"Şu ana kadar 128 yoldaşımızı yitirdik... Dün akşamdan bu yana başbakan yaptığı açıklamanın yarısından fazlasını bizi suçlamaya ayırmıştır. Yandaşları, şakşakçıları gece yarısına kadar tv tv dolaşıp katledilenleri, bizi suçlamıştır. En azından acıda birleşebilmeyi çok isterdik. Ama biz katillerimizle acıda nasıl buluşalım? Faşizmle acıda nasıl buluşalım? Ayağımızı yere vursak sarayın camları titrer diyeceğiz. İntikamla, kinle hareket etmeyeceğiz. Ama hesabını da soracağız. Bunun ilk adımı 1 Kasım..."
Başbakan ve Cumhurbaşkanı, başsağlığı dilerken katledilenlerin 2,5 aydır PKK terörüne kaybettiklerimizden hiçbir farkı olmadığını, bu saldırıyla insanlarımıza olduğu kadar geleceğimize de kast edildiğini dile getirdi. Ama kendisine 'katil' diyen siyaset de medya da bu büyük bühtana karşılık verdi. Kim böylesi bir zulme ortak gösterilmeyi kabul edebilir ki? Demirtaş, önüne gelene 'katil, zalim, alçak' diyecek ve herkes de bunu sineye mi çekecek? Beklenen bu mu? Yasta birleşmemizin önünü kim kesti? Öfkesini zehirli oklar gibi sözcükleriyle bu milletin kalbine kim sapladı?
Hayır, Sayın Demirtaş! Siz istediğiniz kadar, tam da teröristlerin istediği gibi, bu halkı kine, düşmanlığa, ayrılığa sürükleyebilirsiniz.
Ama biz sizin karşı çıktığınız birarada yaşama tecrübemize sahip çıkacağız. Favori terör örgütü ve canlı bombası olmayan büyük bir çoğunluk yaşıyor bu ülkede ve onlar bu cendereden de Suriye'ye dönüşmeden bir çıkış yolu bulacak.
"Bunun ilk adımı 1 Kasım" diyerek seçim çalışmanıza meze yaptığınız 96 kardeşimize hiç değilse bunu borçluyuz!