"Güney'deki sevilen ülke" ifadesiyle meşhur o ses kaydını hatırlarsınız. Gülencilerin İsrail lobisi ile temasını sağlayan elemanı, hattın diğer tarafındaki Sözcü muhabirine (Gülen ve Sözcü'yü düşman sananlar var hâlâ), HDP'nin (o dönem BDP) Washington ziyareti sonrası Erdoğan, Öcalan ve Barzani'nin tasfiye edileceğini, çatışmalı dönemin geri geleceğini müjdeliyordu.
Geçtiğimiz seneden bu yana planın adım adım işlediğini gözlerimizle görüyoruz. Önce Ak Parti'nin 'yıkılması gereken düşman' olarak HDP tabanına benimsetilmesi için DAEŞ'le Ak Parti algılarda yan yana getirildi. Ardından Kobane kuşatması ve 6-8 Ekim Kıyımı'yla birlikte Kürtlerde travmatik bir zihin bölünmesi oluşturuldu. Ak Parti'nin de ön alamaması, söylemsel hataları bunu kolaylaştırdı. Alınan sonuç sandığa yansıdı. Türkiye siyaseti duraklama dönemine girdi.
Yine seçimlerden iki gün sonra, KCK'dan, Öcalan hapiste olduğu için kendilerine silah bıraktıracak güce sahip olmadığı açıklaması geldi. Hâlbuki süreç başladığından bu yana KCK, 'muhatap Öcalan'dır, bizimle görüşülmesi şart değildir' diyordu. Böylelikle Öcalan da, sanki özgürlüğü isteniyormuş gibi yapılarak, pasifleştirildi, anlamsızlaştırıldı.
Sıra Barzani'de... Geçtiğimiz hafta Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KRG) Parlamentosu'na, Talabani'nin Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve yine Talabani'nin sağ kolunun kurduğu Goran Hareketi tarafından bir tasarı sunuldu. Buna göre, bölgesel başkan halk tarafından değil, parlamento tarafından seçilecek. Bizdeki parlamenter sistemin öngördüğü seçim biçimi yani.
Tasarıda ayrıca, bölgesel başkanın yetkilerini de kısıtlamak amaçlanıyor. Böylelikle Barzani'nin seçilme şansının düşmesi ve KYB ile Goran'ın -ki ikisi de İran'a yakındır- bölgesel başkanlığı pazarlık konusu yapması söz konusu olacak. KYB ve Goran ayrıca Peşmerge, İstihbarat Teşkilatı ve Milli Güvenlik Kurulu'nun da Barzani'den alınıp hükümete bağlanmasını hedefliyor. Kısaca Barzani'ye 'Seni de Başkan yaptırmayacağız' deniyor.