Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Umudum sadece Türkiye

Hz. Peygamber (SAV) ve dört halife dönemini apayrı bir yere koyarım. İdeal İslam'ı temsil dönemi bu dönemdir. Ne yazık ki bu dönemde yaşayan insanlarda mevcut olan ahlak, erdem, zarafet, teslimiyet, tolerans daha sonraki dönemlerde iyi etüt edilememiş ve yeterince anlaşılamamıştır. Kabul edersiniz ki herkesin kendine göre bir İslam anlayışı, herkesin kendine göre bir din tatbikatı olamaz. Zira İslam'ın bilgi kaynakları ortadadır ve bellidir. Bunlar Yüce Allah'ın kelamı olan Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamber'in ağzından çıktığına inandığımız sözleri, fiilleridir.
Gerek Kur'an-ı Kerim gerekse Hz. Peygamber, ideal bir neslin ve görkemli bir medeniyetin ortaya çıkması için gerekli zemini oluşturmayı emreder. Medineli olmayı, medeni olmayı, insanca muameleyi, makul olmayı, ilerlemeyi, okumayı, vicdanlı olmayı, uygulanabilir olmayı emreder. Bütün bu açık hükümlere rağmen Müslümanlar ya yönlendiricilerin yönlendirmeleri veya nefis ve hevalarına uymuş olmanın kurbanı oluyorlar.
Müslümanlar, Hz. Peygamber'in temsil ettiği ilk dönemden sonra bütün Müslümanların "İşte budur" diyebileceği bir örneğe imza atmadı. Bundan ötürü bizler ideal bir nesilden çok ideal olan dini kaynaklara sığınıyoruz. Haklı olarak insanlar bol bol şu soruyu soruyorlar: "Kimi, hangi Müslüman ülkeyi örnek alacağız." Bazı İslam ülkelerinde dünya ile yarışabilecek bilimsel hamleler olsa bile anında olduğu yerde boğuluyor. Birisi başını kaldırdığında beklemediğiniz engellerle başına vuruluyor. Siyaseten böyle. Dünyayı idare eden siyasi aktörler, İslam ülkelerinin başında kılıç gibi duruyor. Karıştırmak için.

Kaynakları yanlış okuyoruz
Dini değerleri değerlendirme açısından da problemlerimiz var. Kur'an ve sünnetin tartışılmaz kaideleri dışında kalan birçok içtihad, sanki dinin değişmez emirleriymiş gibi sunuluyor, savunuluyor. Kur'an ve sünnetle sabit olan kati hükümler tartışılamaz, içtihad konusu olamaz. Ama diğerleri konuşulabilir, tartışılabilir. Nasıl konuşulup tartışılacağı da bellidir.
İslam âlemine baktığınızda yerel din anlayışlarının, İslam'ı etkisizleştirmeye çalıştığını görüyorsunuz!

Şiddet ve geri kalmışlık kader değildir
Özellikle Arap ülkelerindeki idarecilerin, halklarını oyalamaktan vazgeçmeleri ve yaşanabilir onurlu bir hayat için ne gerekiyorsa gayret etmeleri gerekiyor. Geri kalmışlık, şiddet, acımasızlık, cinayetler, gaddarlık, cehalet, aymazlık, didişme, yerinde saymak, fitne, basit şeyler için boğuşma Müslümanların kaderi olamaz. Kur'an'dan ve Peygamber hayatından bu saydığımız olumsuzluklara bir referans bulabilir misiniz?

Evrensel İslam'a dönüş şart
Tatbik etmeyeceklerini bile bile yazıyorum!
1- Sizi sömüren, sizden olmayan bir İslam anlayışına saplanın diye yönlendiren Batı ülkelerinin boyunduruğundan kurtulun.
2- Bilimsel çalışmalara daha çok ağırlık verin.
3- Halklarınızı eğitin. Günlük yaşamdan eğitime her şeyinizi gözden geçirin.
4- Birçoğumuzun dedikleri Kur'an'a ve Hz.
Resul'ün savunduğu ideallere uygun değildir.
5- Bizler kabul edilebilir, öncü, parlak, ilerlemiş, kabuğunu kırmış, ideal bir forma kavuşmadan İslam'ı insanlara aktaramayız. İslam'ı temsil edemeyiz.

Ülkemiz bir şans
Bütün insanlık ileride İslam'a doğru evrilecek. Bu mutlaka olacak; tabii bu noktaya bugünün Müslümanlarıyla gelemeyiz. İnsanlık manevi boşluğunu dolduracak ideal bir yol aradığında -ki günün birinde olacak-, İslam'ın önünde engel olan sözde Müslümanlardan kurtulduğunda İslam'la buluşacaktır.
Batı'da insanlar yarın tatmin olamayacaklar, hayattan zevk alamayacaklar. Azgınlık ve rahat yaşam onları manevi arayışlara itecek. Bizim bu coğrafyaya ve tüm insanlığa sunabileceğimiz son derece zengin bir kültürümüz var. İslam ahlakı, Peygamber toleransı, Kur'an'ın sunduğu yaşanabilir dinimiz; Mesnevi'den Bostan ve Gülistan'a, Maverdi'ye uzanan güçlü bir edebiyat, gönle dokunan tasavvufumuz var. "Adil olun, insan öldürmeyin, haksızca insan öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibidir, hırsızlık yapmayın, insanları aldatmayın" gibi binlerce talimatı önümüze koyan bir dine sahibiz.
Bütün bunlar var ama bunu aktarabilenimiz yok. Dünya medyasına İslam'ı anlatan temsilcilerimiz, güçlü köşe yazarlarımız yok. Batı televizyonlarında İslam konuşulduğunda görüşüne başvurulan insanlarımız ya yok ya ekrana davet edilmiyor. Veya davet edilenler, İslam'la ilgisi olmayan kişiler. Bütün bunlar önümüzde duran engeller.
Bütün bu karamsar tabloya rağmen aradan sıyrılan, bir şeyler yapan, İslam'ı temiz yaşamaya çalışan bir ülkemiz var. Bu cümlelerim abartı değil. Gözlemim böyle. Sanırım sizin de gözleminiz, izlenimiz böyle. İnsanımız -istisnalar bir yana- temiz, iyi yürekli. Kafası karışık değil. Şiddeti sevmiyor. İlerlemeye karşı değil. Maneviyatı önemsiyor, yardımsever. Gençlerimiz parlak bir geleceği vaat ediyor. Onların aklıyla oynamaya çalışan, onları dinden vazgeçirmeye gayret eden odaklara karşı gençlerimiz uyanık olmalı. Akıl karıştıran, inanca savaş açan kültür ajanlarına karşı onları bilgilendirmeliyiz. İnsanımız temiz yürekli olduğundan yanlış bilgileri kendisine sunanları samimi zannedebiliyor.
Ülkemiz adına son derece ümitliyim. İslam âlemi de hak ettiği noktaya eninde sonunda gelecektir.

***


Allah'ın kürsüsü nedir?
Ayet-el Kürsi (Kürsi ayeti) olarak bilinen ayette Allah'ın kürsüsünün gökleri ve yeri içine aldığı ifade edilir. Kâbe için nasıl "Allah'ın evi" (mecaz) deniyorsa kürsünün Allah'a nispeti, aidiyeti de böyledir. Burada "Allah'ın büyüklüğü" resmedilmek istenilmektedir. İnsanlar için kürsü bilinen bir eşyadır. Herhangi bir kürsünün ebatı az çok bilinir. Ama yüce Allah'tan bahsediyorsak, O'nun kürsüsünün dahi bütün yedi kat gök ve yeri kuşattığını düşündüğünüzde O'nun yüceliğini anlamış olursunuz.
Yoksa yüce Allah'ın -haşa- orada oturması gibi hayal edilmemeli. Kürsünün nitelik veya niceliği sadece yüce Allah'ın bileceği şekildedir. Veya O'nun irade ettiği şeydir. Nitekim bir hadisinde Efendimiz şöyle buyuruyor:
"Ey Ebu Zerr! Yedi kat gök ve yedi kat yerin Allah'ın kürsüsü yanındaki büyüklükleri, ancak bir çölün ortasına atılmış bir yüzük halkası gibidir. Allah'ın arşının kürsüye göre büyüklüğü ise çölün bu halkaya olan büyüklüğü kadardır. (İbn Hibban, Taberi, İbn Kesir, Kenzü'l Ummal.)
Bu hadiste Hz. Peygamber, yüce Allah'ın kudret ve zatının büyüklüğünü, çöl ve çöldeki bir yüzükle anlatmıştır. Bu arada "arş" ve "kürsü" gibi gaybi bilgileri insanların zihnine kazımak için görülen âlemdeki bazı eşyalardan yola çıkılmıştır. Siz bu pencereden bakarak Allah'ın sonsuz kudret ve büyüklüğünü düşünün. Anlayan için bir toz zerresi yeter. Anlamak istemeyen içinse ahirete gidince göreceği âlemin dehşeti yeter.

***

Ermişlik neyle kazanılır?
Tasavvuf büyüklerinden Fudayl bin İyaz şöyle der: "Bize göre veli (ermiş) çok oruç veya çok namazla değil, ancak gönül zenginliği, kalp temizliği ve insanların iyiliğine koşmakla bu makama ermiştir."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA