Bazen kendimizi tanıyamıyoruz. "Ben niye böyleyim?" diyoruz. Bazen karşımızdakini tanıyamıyoruz. "Bu niye böyle?" diye. Gelgitler, aşırılıklar, öfke ve toleransı yaşarken orta çizgiyi kaçırıyoruz. Orta çizgi dediğimiz, Kur'an'ın "vasat ümmet" (Bakara,143) dediği çizgidir. Kur'an-ı Kerim, "orta, itidalli, dengeli, eğriliğe yönelmeyen, adaletli, öfkesiz, kindar olmayan, sağlam iradeli, ılımlı yaşayan" kişiler için vasat ümmet diyor. Kur'an'ın çağırdığı ümmet bilinci böyle bir bilinçtir. Bu çizgi gevşekliği de onaylamaz.
Kur'an bunu şöyle tarif ediyor:
"İşte böylece, siz insanlara şahit olasınız, peygamber de size şahit olsun diye sizi aşırılıklardan uzak bir ümmet yaptık" (Bakara, 143).
Aşırılığa kapalı Müslümanların bir diğer önemli vasfı da "hayırlı ümmet" oluşlarıdır.
Bunu da Kur'an şöyle tarif ediyor:
"Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz. Kötülükten alıkoyarsınız. Ve Allah'a inanırsınız" (Ali İmran, 110).
Aşırı giden de fazla gevşek olan da Kur'an'dan onay almıyor. Aşırılık törpülenmelidir, gevşeklik ise sorgulanmalıdır.
Peki bunu nasıl yapacağız. Orta çizgiyi nasıl yakalayacağız. Dilerseniz Hz. Peygamber döneminden bir hadiseyi enine boyuna ele alarak bu sorunun cevabını arayalım.
BEDİR ESİRLERİNE NE YAPILACAK?
Bedir Savaşı bitmiş, putperestlerden 70 kişi esir alınmıştır. Bu esirlere ne yapılacak? Durum net değildi. Hz. Peygamber (SAV) bu konuda bağlayıcı bir emir almadığı -vahiy inmediği- için de işi arkadaşlarıyla istişareye açtı. Çünkü Efendimiz, yüce Allah'tan bir emir gelmediği konularda danışmayı severdi. Konuyu istişare ve müzakereye alırdı. O gün de böyle yaptı. Soru şu idi: "Bedir'de esir alınan putperestleri ne yapalım?" Sözü alan Hz. Ebu Bekir şöyle dedi:
"Ey Allah'ın elçisi. Bu esirler bizim amcaoğullarımızdırlar -yani akrabalarımızdırlar-, onlardan fidye -savaş zayiatı- alalım.
O para ile yaralarımızı saralım." Hz. Ömer şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü. Bunlar seni öldürmeye yeltendiler.
Seni ve bizi aşağıladılar. Mallarımıza el koydular. Allah'a savaş açtılar.
Hepsine idam cezası verin." Hz. Sa'd bin Muaz şöyle dedi: "Hepsini öldürelim.
Hz. Ebu Bekir'in görüşünü benimsemiyorum. Bana müsaade et, kendi akrabamı öldüreyim. Bunlar şirkin ve zulmün liderleridir. Fırsat bulsalar hepimizi boğazlarlar.
Hz. Ali, Akil'i öldürsün. Hz. Hamza, Abbas'ı öldürsün.
Yani her bir Müslüman, karşı saftan olan müşrik akrabasını öldürsün. Böyle bu iş bitsin." Hz. Abdullah bin Revaha şöyle dedi: "Bu adamlar bir vadiye konulup doğrusu yakılmayı hak ediyorlar."
HZ. PEYGAMBER'İN SESSİZLİĞİ
Hz. Peygamber bütün bu konuşmaları sessizce dinledi. Hiçbirini onaylamadı. Yorum da getirmedi. Ayağa kalktı ve çadırına çekildi.
Sahabe ise kendi aralarında ortaya konan yorumları tartışmaya başladılar. Kimisi Hz.
Ebu Bekir'i, kimisi Hz. Ömer'i, kimisi diğerlerini doğruluyordu. Biraz sonra Efendimiz çadırından çıktı, herkesin gözü ve dikkati vereceği karar için Peygamber'in mübarek yüzüne ve ağzından çıkacak kelimelere çevrildi. O şöyle buyurdu:
"Bazılarının kalbi katıdır. Bazılarının kalbi yumuşak ve incedir." Sonra Hz. Ebu Bekir'e döndü ve şöyle konuştu:
"Senin durumun, Kur'an-ı Kerim'de geçen Hz. İbrahim'in şu sözü gibidir: Rabbim! Putlar insanların birçoğunun sapmasına sebep oldu. Bundan böyle kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse artık sen çok bağışlayan, pek esirgeyensin (İbrahim, 36).
Ve ey Ebu Bekir, senin halin Kur'an'ın aktardığı Hz. İsa'nın şu hali gibidir: Eğer sen onlara azap edersen, onlar senin kullarındır. Ve eğer onları bağışlarsan, mutlaka üstün olan ve en iyi hüküm veren sensin (Maide, 118)." Hz. Peygamber, böyle Kur'ani örneklerle Hz.
Ebu Bekir'in affediciliğine, itidaline ve tolerans sahibi olduğuna işaret ediyordu.
AFFEDİCİ GÖRÜŞÜ ONAYLADI
Sonra Hz. Ömer'e döndü. Ve şöyle buyurdu: "Ömer, senin halin ümmetine helak isteyen Hz. Nuh'un şu sözü gibidir:
Nuh şöyle dedi: Rabbim yeryüzünde inkârcılardan hiç kimseyi sağ bırakma (Nuh, 26). Ve ey Ömer, senin bu halin Hz. Musa'nın şu sözü gibidir:
Ey Rabbimiz! Artık onların (Firavun ve adamlarının) servetlerini silip yok et. Kalplerine sıkıntı ver.
Çünkü onlar o elemli azabı görünceye dek inanmayacaklar.
(Yunus, 88)." Hz. Peygamber böylece Hz. Ömer'in dini gayretinden dolayı azap isteyen Hz. Nuh ve Hz. Musa'ya benzediğini vurguladı.
Fakat sert ve katı tedbir isteyen, esirlerin öldürülmelerinden yana tavır belirleyen görüşe iltifat etmedi. Bilakis Hz. Ebu Bekir'in itidalli ve affedici çizgisini onayladı.
Medine'de darağaçları kurdurmadı. Kimseyi öldürmedi. İşkence ettirmedi. Aksine; her sahabeye iyi muamele etsinler, yediklerini yedirsinler diye 2-3 esiri zimmetledi. Gücü yetmeyen esirleri bedelsiz Mekke'ye gönderdi. Gücü yetenlerden belli miktarda fidye alarak savaşta kaybı olanlara ayırdı. Geri kalanları ise çocuklara okuma-yazma öğretme karşılığında salıverdi.
İslam; itidalli olmayı, vasat yolu öngörür. Şiddet, işkence ve dayatmacılığı onaylamaz. Örnek ortada...
***
Dua ve zikir sesli mi yapılmalı?
Duanın içten, yalvararak, sessizce, hüzün ve ümitle yapılması doğru olandır (Araf, 55). Kur'an-ı Kerim, içten ve yalvararak duayı tavsiye ediyor. Ancak dua esnasında hangi halde kendinizi daha huzurlu hissediyorsanız öyle dua edin. Hz. Peygamber bir yolculukta "Lailahe illallah" sözünü çok da bağırarak söyleyenlere, "İnsanlara merhamet edin. Siz duyan ve yakın olana sesleniyorsunuz" diyerek itidalli duayı emretmiştir.
Bir ayetin ışığında
"Gece secde eden, kıyamda duran, ahiret azabından sakınan ve Rabb'inin rahmetini dileyen, inkârcı kişi gibi midir? De ki, hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" (Zümer, 9)
Bir edep
Hz. Peygamber'imiz şöyle buyurdu: "Birinizin hizmetçisi (çalışanı, yemeği pişireni) yemeği getirdiği zaman, ev sahibi hizmetçisini beraberinde yemeğe oturtsun. Ve ona da o yemekten ikram etsin. Çünkü yemeği pişiren, ateşin ve yemeğin hararet ve dumanını çeken, o hizmetkâr olan kişidir. Onu da o sofraya oturtun (İbn Mace, hd:3291). Hz. Peygamber burada bize kibirden uzak, mütevazı bir hali öğütlüyor. Hizmetçiye, emekçiye, onurunun hak ettiği gibi iyi muamele etmeyi emrediyor.
Hz. Peygamber'den...
Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu:
"Yarım hurmayı sadaka niyetiyle vermek suretiyle bile olsa bağış olarak vererek ateşten korunun. Kişi bunu bile bulamıyorsa güzel ve hoş bir sözle de olsa ateşten korunsun" (Buhari, edeb, 34).
Hz. Hamza'nın duası
"Ey Allah'ım! Beni kudretinle muhafaza et. Cömertliğinle beni rızıklandır. Beni emrine tabi olanlardan eyle, vasiyetini koruyanlardan eyle. Ey esirgeyenlerin esirgeyicisi."
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz