Bir kalpte kibir ve iman bir arada bulunamaz. Ya kibri yenip iman sahibi olursun ya da kibrine mağlup olup imanını yitirirsin. En azından imanını zayıflatırsın.
Birçok günah sebebi, kişinin kibirli davranmasıdır. Zira insanları küçük, kendini büyük gören huy sahibi öyle bir hâle doğru savrulur ki, kalbinde yüce Allah'a saygının zerresini bulamazsın. Kendini dev aynasında, başkalarını ise karınca gibi görür. Kibri, böbürlenmeyi azdırdıkça imanı ve teslimiyeti azalır. Halbuki bu kibri haklı çıkaracak hiçbir özelliği de yoktur. Dün anne rahmindeki bir cenindi, bugün büyük bir varlıktır, yarın da topraktır.
Neyine güveniyor ve kabarıyorsun? Senden sana gelen hiçbir meziyetin yok! Boyunu bosunu, gücünü kuvvetini, varlığını, bugününü yarınını planlayan bir Rabb'in var! O vermese sende ne var ki?
"Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Ne yeri yarabilir ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin" (İsra, 37).
Dünün böbürlenen, Allah'a meydan okuyan, ben en yüce Rabbinizim diyen şımarık putperestleri nerede?
Sırrı Sakati der ki: "Keşke Bağdat'ta, tanındığım bu şehirde ölmesem. Garip bir yerde ölsem ve beni kimsesizlerin mezarlığına gömseler. Mezarımı öyle toprakla bıraksalar. Üstüme türbe veya işaret koymasalar. Zira bilindiğim yerde ölür ve mezarım belli olursa insanlar iyi bir insan diye beni ziyarete gelirler. Ya Allah beni affetmemişse. İşte o zaman sahtekârlar arasına yazılırım."
***
Şeytanı iyi tanıyın
Şeytan, yaldızlı sözlerle insanı kandırır. Bir de ahirette iman etmeyenlerin kalpleri, o yaldızlı söze kansın, ondan hoşlansın ve işledikleri suçları işlemeye devam etsinler diye böyle yaparlar (En'am, 112-113).
Şeytan, insanların arasını açmaya çalışır. Mümin kullarıma söyle, en güzel olan sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarına fesat sokar. Şüphesiz şeytan, insan için apaçık bir düşmandır (İsra, 53).
Şeytan, insanları vesvese vererek korkutur. Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve çirkin işlere teşvik eder (Bakara, 268).
Şeytan, insana kusur ve günahlarını itiraf ettirmez.
Şeytan, insanı aldattıktan sonra yüzüstü bırakır. Tıpkı şeytanın yaptığı gibi ki, hani insana "Küfret" dedi de, o insan küfredince "Ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" dedi (Haşr, 16).
Şeytan, insanları günahlara teşvik eder.
Şeytan, insanlara Allah'ı zikretmeyi unutturur. Şeytan onları istila etmiş, onlara Allah'ı anmayı unutturmuştur. Onlar, şeytanın hizbidir. İyi bilin ki şeytanın hizbinde olanlar tam bir hüsrandadır (Mücadele, 19).
Günahı kime karşı işledin?
Büyüklerden bir büyük, günahını azımsayan birine şöyle dedi: "Sen günahının azlığına veya çokluğuna aldanma. Günahı kime karşı işlediğine bak. O zaman günahın nasıl bir bela olduğunu anlarsın."
Tavafta 'Sen, Sen!' diyen adam
Zunnuni Mısri der ki: Kâbe'de tavaf esnasında bir adam gördüm. Tavaf duası okuyacağına sadece ve sadece Allah'ı kastederek şöyle diyordu: "Sen, Sen, Sen!" Bu hâl bütün bir yedi dönüş boyunca devam etti. Sen kelimesinden başka hiçbir şey demedi. Yanına yanaştım şöyle dedim: "Dostum, tavaf boyunca hiçbir dua etmedin. Sadece 'Sen, Sen' deyip durdun. Başka söz, başka dua bilmiyor musun?" Adam başını kaldırdı, şehadet parmağını göğe doğru işaret etti ve şöyle cevap verdi bana: "O, yüce Allah kendisinden başka söze geçmeme müsaade etmiyor. Evrende O'ndan başka ne var ki?"
Bir dua
Ümmü Seleme (RA) diyor ki: Peygamberimiz evden çıktığında bakışlarını göğe çevirir ve şöyle buyururdu: "Allah'ım! Saptırmaktan ve sapıtmaktan, zelil etmekten ve zelil olmaktan, zalim olmaktan ve zulme uğramaktan, cahilce davranmaktan ve cahilce muamele edilmekten sana sığınırım."
Sırtında un çuvalı
O gün Medine çarşısına çıkanlar hayretle donakaldılar. Halife Hz. Ömer, bir elinde bastonu diğer elinde sırtına aldığı un çuvalının ucu çarşıyı baştan başa geçiyor. İnsanlar hamle yapıyor, Halife'nin sırtındaki çuvalı almak için, ama o buna müsaade etmiyor.
Çarşının sonuna doğru yaklaştığında oğlu Abdullah, babasına yanaştı ve "Baba, sen halifesin. İnsanlar şaşkınlar. Sen bu coğrafyanın devlet reisisin. Senin çuval taşıman uygun olmaz. Bırak ben sırtıma alayım da bırakman gerekli olan yere bırakayım" dedi.
Hz. Ömer bir taraftan yürüyor, diğer taraftan da oğlunu dinliyordu. Nihayet varacağı yere varınca çuvalı indirip oğluna döndü: "Oğlum, bu sabah aynada, yüzüme bakarken, içime şöyle bir duygu girdi. Ömer, sen bu coğrafyanın devlet başkanısın. Hüküm senin elinle dağılıyor. Bir an içime nefsimi beğenmek girdi. İşte bu hâl olunca nefsimi küçültmek istedim. Ona ders vermek istedim. Ve nefsime, 'Sen hiçbir şey olamazsın. Senden ancak un çuvalı taşıyan bir adam olur' dedim. Oğlum, sen de babanı böyle gör. Un taşıyan bir adam sadece!"
Tövbesi olmayan bir günah var mı?
İçten tövbe ettiğinizde affedilmeyecek günah yoktur. Önemli olan gerçek anlamda pişman olmak ve aynı günaha dönüş yapmamaktır. Ancak, bir insan günah işler ve sonra da tövbe edemeden ölürse onun durumu yüce Allah'ın vereceği karara kalır. Dilerse affeder. Bunun tek istisnası "şirk, yani küfür" içine girmektir. Bir kişi Allah'ı, peygamberi, kitabı, ahireti inkâr eder ve sonra da tövbe etmeden ölürse onun yeri cehennemdir. Affedilmez. Bu hususta şu ayet gözden uzak tutulmamalıdır. "Muhakkak ki Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları dilerse bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa, elbette o derin bir sapıklığa düşmüştür" (Nisa, 116).
Mahrem ve namahrem ne demektir?
Bu iki kavram fıkhidir; evlilikle ilgili birer ifadedir. Namahrem, "kendisiyle evlilik caiz olan, evlenmesi haram olmayan kişiler" demektir. İki kişinin evlenmesine bir engel yoksa -prensip itibarıyla- o kişiler birbirlerine namahrem sayılır. Mahrem ise "yakın akrabası olduğu için nikâh düşmeyen, ebediyen evlenmeleri caiz olmayan kişiler" demektir. Kişinin amca, dayı, hala, teyzesi gibi akrabaları mahremdir.