Peygamberimiz (s.a.v.) Mekke'de İslam'ı tebliğ etmeye başlayınca Mekke halkını temsil eden, onları sevk ve idare eden 30'a yakın azgın, zorba, diktatör ve o kadar da güçlü liderle uğraşmak zorunda kaldı. Hz. Musa'nın bir Firavun'u, Hz. İbrahim'in bir Nemrut'u varsa Hz. Peygamber'in bu anlamda mücadele etmesi gereken 30'a yakın Firavun'u, Nemrut'u vardı.
Mekke'de inen ayetlerde yer yer bu liderlere yönelik ifadeler bulabiliyoruz. Bu liderlerin benzeri her dönemde, her coğrafyada bolca bulunabiliyor. Bunlar zorba, zalim, diktatör, ahlak zafiyeti olan, yetim ve yoksulu kovalayan, iyiliğe engel olan, sermayeyi idare eden, kutsalın her türlüsünü reddeden, varlıklarını idame ettirmek için her şeyi mübah kılan insanlardır, Kur'an'ın ele aldığı negatif kişiliklerdir. Dün vardı, bugün var, yarın olacak, Kur'an bu prototipi önümüze getiriyor. Ebu Leheb bugün yok mu, firavun, Haman, Bel'am, Ebu Cehil veya başkaları, şirk ve zulüm üzerine kurulan mirası kıyamete kadar taşıyacaklar. Kur'an bunlara zaman zaman göndermede bulunuyor. Sanmayın ki bu isimler Kur'an'da birer tarihi şahsiyet olarak yer aldılar ve yok oldular. Elbette hayır. Bu nedenledir ki Kur'an'ın hiçbir ayeti tarihin dehlizinde yok olup gitmez.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Daha önce de belirtildiği gibi Firavun, Karun, Haman, Samiri, Seba Melikesi, Nemrut, Üzeyir, Ashabı Kehf gibi adları ile anılan veya anılmayan her karakter bizim için güzel bir perspektifi temsil eder. Evrensel karakterlerdendir. Çıkarımlar da öyle olmalıdır.
Mekke'de inen ayetler, Medine ayetlerine göre daha kısa, çarpıcı, tevhidi yerleştiren, şirki reddeden, kıyameti canlandıran, insanı silkeleyen, kelimelerin, ayetlerin dizaynında ulaşılamaz bir icaz, muhteşem şiirsel bir üslupla önümüze çıkan ayetlerdir. Hz. Peygambere şair, kâhin, sihirbaz demelerinin altında yatan gerçek, bu ayetlerin karşısında duydukları acizliktendir. Zira Mekke ve civar memleketlerde olan güçlü edebiyatçı ve şairler Kur'an'a nazire yapmaya çabalamış ama sonunda gülünç duruma düşmüşlerdir.
Kur'an-ı Kerim'in bu ayetlerinden kişilik analizi çıkarılırken müşriklerin bencil, hodbin, saldırgan, zorba, kutsalsız yapılarına dikkat çekiliyor ve aynı zamanda bize de peygamberimize de şu mesaj veriliyor.
Ey Muhammed! Ve O'nun yolundan gidenler. Siz yolunuza devam edin. Önünüze bariyer koyan kişiler ve kişilikler her dönemde oldu ve ileride de olacak. Siz hedefe odaklanın ve onların yolunuza engel koymalarına müsaade etmeyin.
Tıpkı Maun Suresi'nde kendini ele veren, menfi örnekler gibi:
"Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyen, özendirmeyen kimsedir." (Maun, 1-3)
Kur'an ayetler arasına, günlük rutin akışın içine bu karakterleri de yayar. Müminler, bu türe ve türevlerine karşı uyanık olsun diye: "Sonra baktı. Sonra kaşlarını çattı. Suratını astı. En sonunda sırtını dönüp gitti ve kibrine yenildi. Bu dedi (Yani Kur'an) 'olsa olsa eskilerden nakledilen bir sözdür' (Müddessir, 21-25)" örneğinde olduğu gibi.
Bu ayetlerde biz isim aramayız. Kim bu müşrik diye merak da etmiyoruz. Rabbimiz bu tanımlamalarla bize ne anlatıyor. Ona bakarız. Bu tür ayetlerde mesajı kovalarız. Bu ayetlerden ne tür çıkarım ediniriz, buna bakarız. Bizden istenen budur. Kur'an sadece müthiş bir edebiyat, anlatım şaheseri değil bir rehber, tevhid ve mesajdır aynı zamanda. Kur'an mesajlarında insanın yaratılışını kıyametin kopuşunu, cennet ve cehennemi okurken muhteşem ahengin rüzgarına kapılırsınız.
Kalem Suresi'ndeki karakterler
Kalem Suresi Mekke'de inen 52 ayetlik bir suredir. Bu kısa surede Hz. Peygamber'in ahlakının yüceliğinden (ayet, 4) bahsedilir. Bahçelerinin ürününü kimseyle paylaşmayan cimri ziraatçilerden bahseder (ayet, 17-32), iyilere cennet vaat edilir (ayet, 31-32), kıyametin dehşetine yer verilir (ayet, 42-44).
Yunus Peygamber'in balık içindeki yolculuğu hatırlatılır (ayet, 48-50), Peygambere Mekkelilerin deli diyerek iftira attıkları hatırlatılır (ayet, 50-52).
Yine bu surenin 10-14. ayetlerinde adı zikredilmeyen bir müşrik karakterin 9 huyundan bahsedilir. Karakter ve kişilik analizi yapılır. Kur'an'ın genel prensibidir. Kıssaları isim ve unvanlara boğmaz, resmin geneline bakar. Analitik bir tasvir mekanizmasını çalıştırır. Allah doğruyu söyler. Dilediği üslupla söyler. Sözü kullanacağında onay almaz. Neyi söyleyip, neyi öteleyeceğini o bilir. Bazen olabildiğince empati oluşturup kadraja alır (Alak, 6-14), neyi örteceğini, neyi deşifre edeceğini o hesap eder. Neticede İslam itikadına göre her şey burada başlar, ama her şey burada bitmez.
Şimdi Kalem Suresi'ndeki bu 9 özelliğe bakalım. Tercümeyi verirken zikri geçen sıfatlara dil bilginlerce yükletilen anlamları da düşünerek tercümeyi genişçe vereceğiz.
Toplu tercüme şöyle
"Şunların hiçbirine itaat etme (şu karakterlilere itaat etme): Yemin edip duran, değersiz, koğuculukla gezen, hayra engel olan, saldırgan, günah yüklü, kaba ve de kötülükle damgalı (Bu kişilere itaat etme)" (Kalem: 8-14).
Kur'an burada negatif kümeleri hedefe koyup kadraja alır. Burada isimler değil, onaylanmayan karakterleri önemlidir. Dilerseniz bu surede geçen kavramların dokuz kavramın (çirkin kişiliklerin) dil açısından taşıdığı muhtemel anlamlara bakalım.
Dikkat çekici 9 hasta karakter
Hallaf: Çok yemin eden.
Mehin: Bayağı (yalancı, değersiz, kötülüğe açık) Hemmaz: Herkesi ayıplayan (kınayan, gıybet eden).
Meşşaun bi nemim: Koğuculukla gezinen (boşboğaz).
Mennain li'l hayr: Hayrı engelleyen (cimri, iyiliğe yaramaz).
Mutedin: Çok saldırgan (haddi aşan, saldırgan, rızkına razı olmayan).
Esim: Günahtan kaçınmayan (vebale giren) Utull: Kaba (saygısız, obur, bulduğunu çarpan).
Zenim: Dalkavuk, şer ile tanınan (yalancı bayağı, asalak, yabancı, nesebi karışık) başkasına yamanan.
Elmalılı hocanın ve diğer dil ve tefsir âlimlerinin de seçtikleri sıfatlar bunlardır. (Bu anlam zenginliği sizi şaşırtmasın. Arap dilinin kelimelere yüklediği ihtimali anlamlar dilin karakterinden yani zenginliğinden kaynaklanıyor.) Bunların hepsi herkesin rahatsız olacağı menfi kişilikler.
Âlimler tercümeyi yaparken bu anlamlardan birini seçiyorlar. Zira dil buna müsait. Burada geçen kavramlara da böyle yaklaşabilirsiniz. Kur'an'ın en büyük özelliklerinden biri 'Lafzi icaz' yani az kelimeyle çok anlama işaret etme özelliğiyle Kur'an burada onaylamadığı hastalıklı karakterleri bize tanıtıyor aslında.
Çevrenize bakın. Bunlardan haylice vardır. Aramanıza da gerek yok diyor adeta.
Kur'an insan müdahalesinden korunmuştur
Kur'an-ı Kerim hem lafzı (satırları) hem de manası itibarıyla insanların benzerini oluşturmaktan aciz oldukları mucizevi bir kitaptır. Son vahiydir. İnsanların müdahalesinden uzak tutulmuştur. Hiçbir insanın Kur'an'ın bırakın tek bir ayetini kelimesine müdahalesi söz konusu olmamıştır
Kur'an'ın tümü Yüce Allah tarafından, melek Cebrail tarafından hem lafzı hem de manası itibarıyla Peygamberimize 23 senelik süreçte vahyedilmiştir. Hz. Peygamber kendisine iletilen bu ayetleri ezberlemiş sonra da ashabına tebliğ etmiş, ezberletmiş ve sonra da sahifelere yazdırmıştır. İnen ayetler Hz. Peygamber'in hem aklına hem kalbine yerleşti.
Ayetler indiğinde onları ezberlemek için uğraşan ve hatta heyecanlanıp telaşlanan efendimize Yüce Allah şöyle bir teminat -güvence- vermiştir
"Resulüm! Sana vahyedilen ayetleri hemen ezberleyip bellemek için dilini kımıldatma. Çünkü onu senin kalbinde toplayıp ezberletmek de, O'nu dilinde okutmak da bize aittir. Biz onu sana okuduğumuzda sen de onun okuyuşunu takip et. Sonra onu açıklamak da elbette bize aittir." (Kıyamet Suresi ayet: 16-19)
Bu güvence sadece bir yerde geçmez. Tekrar edilir.
"Resulüm! Sana vahyedilmesi henüz tamamlanmadan önce unutma endişesi ile Kur'an'ı okutmakta acele etme." (Taha, 114).
Sana Kur'an'ı okutacağız sen hiç unutmayacaksın.
(Ala, 6).
Hz. Peygamber inen ayetleri unutmamak için büyük bir sorumlulukla ezberliyor ve bir kelimesini dahi kaçırmamaya gayret ediyordu. Allah da kitabı onun diline, kalbine, aklına, hayatına yerleştirdi.
Hz. Peygamber'in kalbine Kur'an'ı indiren aracı Cebrail'di. (Bakara, 97).
Kur'an'ı Ruhu'l Kudüs'ün - Cebrail'in- indirdiğini söyle (Nahl, 102). Onu senin kalbine uyarıcılardan olasın diye açık bir Arapça ile Ruhu'l Emin getirmiştir.
Şüphesiz bu Kur'an âlemlerin Rabbi tarafından (sana iletilmek üzere) indirilmiştir. (Şuara, 193).
Ayetler apaçık. Allah Cebrail'e indiriyor, o da Hz. Peygamber'e kelime kelime indiriyor, Allah inenleri Peygamberin aklına ve kalbine yerleştiriyor.
Peki bu kitap kıyamete kadar böyle kalacak mı?
Evet: Hz. Muhammed'e (s.a.v.) inen ne ise, tek kelimesi değişmeden böyle korunacaktır. Bu da Allah'ın vaadidir, sözüdür. "Zikri -Kur'an'ı- biz indirdik ve kesinlikle onun koruyucusu da biziz." (Hicr, 9) Hz. Peygamber döneminde hem ezberlendi hem de satırlara dökülüp korundu.
Hz. Ebu Bekir döneminde bu satırlar bir araya getirilip, elimizdeki mushafa kavuştu. Hz. Osman döneminde ise bu nüsha kopya edilerek çoğaltıldı.
Peki bu Kur'an'a Hz. Peygamber dahil herhangi bir beşer bir ayet veya kelime çıkarır veya koyabilir mi? Böyle bir ihtimal var mı? Bunun cevabını da Allah veriyor:
"O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
Eğer (peygamber) bize isnad ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka O'nu kudretimizle yakalardık. Sonra da onun şahdamarını keserdik.
Hiç biriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı."(Hakka; 42-46).
Kısaca temas ettiğimiz ayetler; bu kitabın Allah tarafından Cebrail'e, Cebrail'in de Hz. Peygamber'e indirdiğini gösteriyor. Hiçbir insan insaf ve iman ehli Kur'an'a beşer elinin değdiğini söyleyemez. Rabbimiz bu kitabı kıyamete kadar her türlü müdahaleden korumuştur. Ne Cebrail, ne de Hz. Peygamber -haşa- kitap üzerinde bir kelimeye dahi müdahale yetkisine sahip değillerdi. Ekleyemez veya çıkaramaz.
Bunun zıddını iddia etmek, vahyi kabul etmemek anlamına gelir. Allah hepimizi böyle bir hatadan korusun.
***
Akılsızca bir kibir: Irkçılık
Paris'te oynanan bir futbol müsabakası esnasında 4. hakem, Başakşehir futbol takımımızın teknik ekibinden Pierre Webo'ya sırf esmer tenli olduğu için hakaret etti. Irkçı bir söylemle aşağılamaya çabaladı. Bunu yapan kişi hakem yani adaletle maç idare etmesi gereken biri. Böyle bir ırkçılıktan siz makul, adilane bir maç idaresi bekleyebilir misiniz?
Karşısındakine renginden dolayı saldıran bu adamın rengi beyaz. O da esmer olabilirdi. Pierre de beyaz olabilirdi. Değişen ne olurdu ki! Neticede karşısındaki insan. Onu da ötekini de yaratan Allah
Ama unutmayın beyazların bir kısmı kendilerini Tanrı'nın seçkin yaratıkları kabul eder ve ahlaksızca bir kibirle başkasını aşağılarlar. Bu tedavisi zor bir hastalıktır. İflah olmaz hastalık. Kur'an'ı dinleyin: "Hepinizi bir erkek (Adem) ve bir dişiden (Havva) yarattım" diyor. Üstünlük vicdan, inanç, takva ve insaflı olmaktadır diyor. Hz. Peygamber'i dinleyin: "Siyahın beyaza, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur" diyor. Esmer Bilal'e Kâbe'nin üzerinde ezan okutuyor. İnsanlığın; insafa, edebe, ahlaka, insanlığa, vicdana, samimiyete, akla ve kısaca İSLAM'a ihtiyacı var.
***
Bu zat dünyaya dönmek ister miydi?
Hasan-ı Basri bir cenazeye katıldı. Defin işlemi bitti. Hasan-ı Basri sordu oradaki bir dosta. "Bu adam dünyaya tekrar dönüp yapmadığı ibadet ve zikirleri yapmak ister miydi? Daha çok istiğfar."
"Evet. Düşünürdü" dedi. Hasan-ı Basri, "Peki neden onun gibi düşünmüyoruz" dedi.
***
Bunu biliyor muydunuz?
Osmanlı döneminde büyük camilerde hep âmâ (görme engelli) bir müezzin bulundurmaya gayret edilirdi. Bunun sebebi son derece manidardı. Bildiğiniz gibi Hz. Peygamber'in müezzinlerinden biri de âmâ olan İbn-i Ümmü Mektum isimli sahabiydi. Osmanlı, Hz. Peygamber'e olan aşırı sevgisinden dolayı, âmâ sahabi İbni Ümmü Mektum'un hatırasını yaşatmak için bunu âdet haline getirmişti. Sevgi, bağlılık ve aynileşmek sadece boş kelimelerle değil, özde, yürekte olursa bir mana ifade eder, ecdadın bu âdeti düşündürmeye değer.