Çağımızın en yaygın, en iflah olmaz hastalığı İslam düşmanlığıdır. Bu hastalık artık kronik bir hâl almış durumda. Özellikle Batılı liderler, din adamları, gazeteciler, köşe yazarları, siyasetçiler, İslam düşmanlığında birbirleriyle yarışır oldular. Dikkat edin din düşmanlığı demiyorum, İslam düşmanlığı diyorum. Onlara göre kendi dinleri, inançları, kitapları dokunulmaz. Ama kendi dışındakiler, özellikle de İslam mutlaka kontrol edilmesi gereken bir din. Böyle inanıyor ve bunu dile getirmekten de hiç çekinmiyorlar. Bu kadar arsız, bu kadar önyargılılar -istisnalar var elbet- içlerinde vicdan ve aklıyla hareket edenler de az değil.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Hz. Muhammed'e (s.a.v.) saygılı davranmak insan olmanın, ahlaklı ve onurlu olmanın gereğidir. Şerefli her insan böyle düşünür.
Bu saldırgan blokun bir kısmı kendilerine göre İslam'ı ehlileştirmekten bahsediyor. Tarihlerinde, mazilerinde yüz binlerce insanın katledilmesine, sürgün yemelerine sebep olmaktan dolayı özür dileyeceklerine, utanacaklarına boyunlarından büyük işe kalkışıyorlar. Ve ne yazık ki, bunlara arka çıkan bizim içimizdeki nice inkârcı insan da ya sessizlikle geçiştiriyor bu saldırıları veya için için seviniyor.
Kendi diyemediklerini başkalarının üzerinden söyletmiş oluyorlar neticede.
Ülkemizdeki din hocalarının veya siyasetçilerimizin Hıristiyanlığa bir din oluşu noktasında saygısızlık yaptığını göremezsiniz. Bu din mensuplarının yanlış uygulamalarını belki edep dahilinde eleştiririz ama ne Hz. İsa'ya, ne Hz. Musa'ya ne de onlara inen kitaplara -bize göre değişmiş olmalarına rağmen- çirkin bir isnatta bulunduğumuzu göremezsiniz. Bütün peygamberlere iman akidemizin gereğidir. Ama karşımızdakilerin bu noktada hiçbir kutsalı yok. Edebi yok. Aklı yok. İnancı yok. Yanılabilme erdemini göstermesi yok. Onurlu duruşu yok. Siz İslam dünyasında Hz. İsa'yı aşağılayan ne bir çizgi, ne bir resim, ne de bir söz göremezsiniz. Ama karşıdakilerin, özellikle siyasetçi ve gazetecilerinin böyle bir duruşu yok. Çünkü bağnazlar, ikiyüzlüler. Aşağılayarak İslam'la hesaplaşacaklarına inanıyorlar. Erdemlilerin sesi kısılınca, edepsizlere gün doğuyor. Şunu bilmiyorlar: Bu din değişmeden, zarara uğramadan, kıyamete kadar varlığını koruyarak ve de günden güne güçlenerek devam edecek. Onlar veya başkaları, İslam'dan nefret eden, İslam'sız bir dünya isteyen, mensubiyet, adı, sanı, mevkii, makamı, aidiyeti ne olursa olsun hepiniz yanıldığınızı göreceksiniz. Ve dirildiğiniz gün; İslam'a gelip de ona sarılmadığınız için çok pişman olacaksınız. Bugün hatırlattım. Yarın da o âlemde hatırlayacaksınız.
***
Hz. Muhammed'i (s.a.v.) anlamak farzı kifayedir
Son elçiye, son davetçiye, son peygambere, Hz. Muhammed'e (s.a.v.) bunca yönden, bunca yerden saldırı varsa oturup düşünmek lazım. Zira bütün saldırganların ortak özelliği İslam'a ve elçisine düşman oluşlarıdır. O halde Hz. Muhammed'i (s.a.v.) anlatmak, O'nu tanıtmak, O'nu sevdirmek her Müslüman için farzdır. Hem de 'farzı ayn'dır. Başkası anlatsın diye beklemeyeceksin, sen de anlatacaksın. Yoksa sorumlu olursun.
(Bir not: Bildiğiniz gibi farz ikiye ayrılır. Kifaye farz ve ayni farz. Kifaye farz; bir kısım Müslüman yaptığında diğerlerinden sorumluluk kalkar. Cenaze namazı gibi. Varsayalım bir cenaze camiye geldi. Oradaki bir Müslüman ölen kişinin cenaze namazını kılarsa diğerleri sorumluluktan kurtulur. Yani diğer kimseler de sorumlu olmazlar. Görev yapılmış sayılır. Ama ortaya gelen cenazenin namazını hiç kimse kılmazsa oradaki herkes sorumlu olur.
Farzı ayn ise; her Müslüman'ın yapması gereken ibadet, sorumluluk ve görev anlamına gelir. Beş vakit namaz gibi. Bir kısmının kılmasıyla diğerlerinin üzerinden namaz sorumluluğu kalkmaz.)
***
Hz. Muhammed'i (s.a.v) tanımıyorlar
İslamofobi hastalığına müptela olmuş insanlar bundan 1400 sene önce insanlığa iman, ümit, ışık, umut ve aydınlık getiren son elçiyi ve yaptığı büyük hamleleri, yıktığı bunca ilahlaştırılmış tabuyu görmüş olsalardı, O'nun adını şehirlerinin girişine saygıyla kazırlardı. Herhangi bir yazarın, ünlünün kayda değer sözünü hayat felsefesi haline getiren bu edep fukaraları Hz. Muhammed'i (s.a.v.), edebini, affediciliğini, sevecenliğini, merhametini, duruşunu tanısalardı O'nun adını ve sözlerini sadece şehirlerinin girişine değil, yüreklerinin derinliklerine nakşederlerdi.
"Üstünlük erdemdedir. İki günü eşit olan aldanmıştır; hepiniz Adem'in çocuklarısınız, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur; eşiniz Allah'ın emanetidir. Kız evlatlarını diri diri toprağa gömmek en dehşetli günahlardandır; merhamet benim gönderiliş amacımdır; çocuklar din, dil, ırk ve renklerinden sorgulanmazlar; savaşta bile kilise, havra, ibadethane yıkılmaz; rahip, haham, günahsız, silahsız ve savunmasızı öldüremezsiniz, zulmedemezsiniz..." Bu ve benzeri binlerce ilkeye hayatiyet kazandıran böyle erişilmez bir insana nasıl saldırılır anlamakta hakikaten zorluk çekiyorum. Bu ilkellik, ırkçılık ve bağnazlık değil de nedir Allah aşkına.
Bu bağnazlar neye inanıyorlar, neye inanmıyorlar doğrusu pek umurumuzda da değil. Herkesin inancı, tercihi, ilahı, tapınacağı, reddedeceği, secde edeceği veya etmeyeceği kendine. Zaten Kur'an'ın "Kafirun" suresinde dediği de bu 'Sizinki size, benimki bana' o zaman sizden sadece ve sadece dinimiz ve sevgili elçimiz, Muhammedimiz (s.a.v.) hakkında edepli ve ölçülü davranmanızı bekliyoruz. Hakaret etmeyin, küçümsemeyin, iftira atmayın, germeyin, uğraşmayın, rahatsız etmeyin. Bu kadar.
İslam hakkında öğrenmek istediğiniz ne varsa, buyurun sorun biz de aydınlatalım. Ama gayeniz algı ise boşuna uğraşıyorsunuz. İslam gelecekte daha da büyüyecek. Hz. Muhammed (s.a.v.) ileride daha da iyi anlaşılacak.
Şunu unutmayın. Hz. Muhammed (s.a.v.) milyarlarca insan için hayat iksiridir, kendinden aziz bildiğidir, canıdır, cananıdır, hayatıdır, dinini öğrendiğidir, yoludur, yordamıdır, kurtarıcısıdır. Rasyonel bir akılla sizin de varacağınız budur... Bırakın bunu da işinize bakın.
***
Selem akdi diye bir şey duydum. Nedir bu?
Selem akdi veya anlaşması ticaretin bir türüdür.
İslam fıkhında cevaz verilen bu alışveriş; peşin para ile veresiye mal almak şeklinde gerçekleşir.
Bizim bildiğimiz vadeli alışverişin tersine bir alışveriş türüdür.
Selem ticaretinde, akdinde para peşin, mal veresiyedir. Vadeli alışverişte mal peşin, para vadelidir.
Peygamberimiz bu alışveriş türü için şöyle buyurmuştur;
'Selem akdi ile alışveriş yapmak isteyen; satın aldığı malın ölçü ve tartısı ile malın teslim zamanını belirlesin.' (Buhari, selem, 1) Günümüzde kişi parasını peşin verirken bana şu nitelikteki televizyonu, buzdolabını gönderin der.
Markasını, özelliğini karşılıklı olarak biliyor ve anlaşmışlarsa elbet.
Tefsirle ilgili bir kitapta 'Sebeb-i nüzul bilinmeden Kur'an doğru algılanmaz' deniyordu. Sebeb-i nüzul ne demektir. Kısaca bilgi verir misiniz?
Sebeb-i nüzul, iniş sebebi demektir. Yani Sevgili Peygamberimize inen ayet ve surelerin hangi hadiseden önce veya sonra indirildiğini anlatan bilim dalının adıdır.
Elbette Kur'an'ın doğru algılanmasında, hadisenin hangi ayetle bağlantılı olduğuna hakim olunmadan Kur'an'ı iniş süreci itibariyle tam algılayamayız.
Bazen hiçbir sebep yokken ayet inebiliyordu. Ve talimat veya bilgi aktarılıyordu.
Bazen bir soru soruluyor, onun üzerine ayet iniyordu.
Bazen bir ihtiyaç oluyor ondan ötürü ayet veya sure iniyordu.
Bütün bunlar hayati önem taşımaktadır. Bu bilim dalıyla ilgili yazılan özel kitaplar vardır.
Ayetlerle ilgili bu bilim dalının kaynağı sahih hadislerdir. Bu hadisleri bildiğimizde Kur'an'ın hangi ayetinin, hangi olaydan, hadiseden, emirden, yasaktan sonra veya önce indiğini, hangi zaman diliminde gönderildiğini bilebiliriz.
Abdest aldım. Ancak ayağımı yıkayıp yıkamadığımı hatırlayamadım. Ne yapayım.
Sizdeki unutkanlık sık sık oluyorsa, bu bir vesvese veya rahatsızlığa dönüşmüşse, kalbinize gelen bu tereddüde önem vermeyin.
Yeniden abdest tazelemeye gerek yok. Zira vesvese aşılması zor bir hastalıktır.
Vesveseye önem verirseniz, altından kalkmanız zorlaşır. Ancak bu hâl yok da; birkaç kez bu durum oluşmuşsa hemen dönün ve sadece yıkamadığınızı zannettiğiniz organınızı yıkayın ve bununla yetinin.