Fatiha'dan bir bölümdür:
"Ancak sana kulluk ederiz" ve "Ancak senden yardım dileriz." Kulluk ve yardım. İkisi de Allah'tan olacak. Ancak ayette bir incelik hemen seziliyor: Önce kulluğu söyledi Rabbimiz. Sonra yardım dilemeyi. Kulluğun düzgün olsun ki, yardım dilediğinde samimi olduğunu göreyim.
Kulluk Allah'a oldu mu ve samimi oldu mu; yardım dilemek de artık doğru olmak zorundadır.
Kulluk tam oldu mu, Allah'ın yardımı mutlaka gelir.
Kime kulluk ettinse, yardımı da ondan dileyeceksin. Allah'a kulluk bilinci; diğer bütün tasarruflarda kişiyi şirkten koruyan bir paratoner gibidir. Hem Allah'a kul olacaksın ve hem de Allah'a rağmen başkasının sana yardım edeceğine inanacaksın! Bu müminin istikameti olamaz.
İşte şefaat kavramını da bu düzlemde ele almalıyız. Ahirette mümine vesile olacak olan şefaatçiler - peygamberimiz, melekler- ancak ve ancak Allah'ın yardımı, müsaadesi ve emriyle şefaatçi olacaklardır. Allah'a rağmen böyle bir halin olacağını sanmak 'Ancak senden, senin rızanla, senin müsaadenle' kuralına ters düşer ve şirke kadar kişiyi sürükler.