Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Hz. Peygamber (s.a.v.) bizim için kutsaldır

Din adına konuşanların bir kısmında Hz.
Peygamber'i (s.a.v.) sıradanlaştırmak için telaşlı bir gayretkeşlik gözleniyor.
Efendimizin Kur'an'daki müstesna yeri, mucizelerinin nesilden nesle aktarılması, olağandışı bazı müdahalelerle desteklenmesi, her dönemde Müslümanların hayatında tartışılmaz bir saygınlıkta olması, adının dahi imanlı yüreklerde derin teslimiyet ve sevgi oluşturması bazı kişilerde çözülemeyen bir idraksizliği tetikliyor.
Kur'an-ı Kerim ayetlerinin bizzat kendisi Efendimize öylesine istisnai bir yer vermiştir ki bunu görmemek mümkün değildir.
Yer gelir Hz. Resul (s.a.v.) binlerce melekle desteklenir (Ali İmran, 124-125), (Enfal, 9). Yer gelir ömrüne Yüce Allah yemin eder (Hicr, 72). Yer gelir O'na itaat Allah'a itaat sayılır (Nisa, 80).
Yer gelir; boşa konuşmadığı, her sözünün vahiy olduğu hatırlatılır (Necm, 3).
Yer gelir O'na adıyla hitap edilemeyeceği, birbirimize seslenir gibi seslenemeyeceğimiz söylenir (Nur, 63). Yer gelir Yüce Allah O'nu kendine ait olan "Rauf" ve "Rahim" isimleriyle anar (Tevbe, 128).
Yer gelir Efendimizin Müslüman için kendisinden daha öncelikli olduğu hatırlatılır (Ahzab, 6). Eşlerinin Müslümanların anneleri olduğu vurgulanır (Ahzab, 6). Azimyüce- bir ahlak üzerine olduğu söylenir (Kalem, 4). Yer gelir verdiği kararlara -ne olursa olsun- itaat ve iman edilmedikçe iman sahibi olunamayacağı hükme bağlanır (Nisa, 65).
Örnekler o kadar çoktur ki, Kur'an'ın tümü O'nun örnekliğine, O'na itaate ve O'nun bütün hayatını kendimize rehber edinmemize bir çağrıdır dersek hakkıyla tanımlamış olamayız.
Sahabe tam 23 yıl O'nun muhteşem ve olağanüstü vahiy mücadelesine birebir tanıklık etmiş ve O'nunla öylesine aynileşmiştir ki; adının anıldığı yerde sıkıntılarının aşıldığını, imanlarının takviye edildiğini, O'nun mübarek saçından bir teli bile ölümlerinde dillerinin altına koyduracak kadar saf ve temiz bir imanla hatıralarında taptaze yaşattıklarını bize yansıtmışlardır.
Sahabenin bu mucizevi hayatı tarif ederken aktardıkları her bilginin, her sevgi cümlesinin nasıl bir tebliğ ve aktarım icazı taşıdığını anlamaktan aciz olanlara ne denilebilir ki!
O bütün hayatıyla kutsaldır. Bir o kadar beşerdir. Bir o kadar içimizden biridir.
Bir o kadar vicdanıyla Abdullah'ın oğlu Muhammed'dir (s.a.v.). Kul'dur.
Kulluktan haz alan bir kuldur. Melik ve imparator değil. Ama Adem oğluna mahşerde Efendidir. Sahabe içinde Allah'ın Resulüdür, liderdir, üsvei hasenedir, komutandır, imamdır. Ailesi içinde babadır, dededir. Eşi için eştir. Allah'ın kudret ve azametinden rahmet dilerken en çok yalvarandır. Yer gelir Huneyn'de korunur.
Yer gelir Uhud'da yaralanır. Yer gelir müşrik Abdullah bin Ureyket'in yol göstermesiyle Medine'ye hicret eder, Yer gelir Kabe'nin yakınındayken "ahd=kul" olarak eti ve kemiğiyle (a.s.) göğe yükseltilir.
Yer gelir sırtına işkembe konur, yer gelir kendisini öldürmeye gelen Süraka'nın atının ayakları kuma batar.
O'nu; tenkidçi, tebliğini sıradanlaştırmaya çalışan, oryantalist bakışıyla sürekli gözden düşürmeye çabalayan, peygamber algısında bin tane tereddüt yaşayan, O'nu konumlandıramayan hasta bakışın ne hayata, ne insanlığa, ne vicdana ve ne de Müslüman'a bir gram faydası olabilir.
Ne de hayatını doğru anlayabilirler.
Yüce Allah dilerse bazı kullarını "Muhlas=ilahi makamla korunmuş (Yusuf, 24; Meryem,51) kılar; dilerse bazı peygamberlerini diğerlerinden üstün kılar (Bakara, 253) bazılarına ulu'l azm sıfatını verir (Ahkaf, 35).
Kısacası; bazı din yazarlarının peygamber algısı problemlidir ve kendi içinde yoğun çelişkilerle doludur. Peygamber kavramının vahiydeki yerini ve etkinliğini konumlandırmada yazdıkları her yazı yığınla tenakuzlar oluşturuyor. Kendi peygamberlerini nereye koyacaklarını bilemez bir savrulma içindedirler. Utandıran bir inkâr içindedirler. Kimi mucizesini inkâra, kimi teşri yetkisini elinden almaya, kimi ümmetin ona karşı duyduğu muhabbeti tahfife çalışmada adeta yarışıyorlar. Biri bir şeyi inkâr ederken, ötekisi vagonu kaçırmamaya çalışmaktadır.
Bu ise peygamberin peygamberliğini kabulde veya tarifte ciddi akıl karışıklığında olduklarını gösteriyor.

Akademisyenlik inkârı gerektirmez
Son dönemlerde çok popüler olan "yeni okumalar, farklı okumalar, geleneksel kutsal metinlere yeni bakış, modern okumalar" başlıkları altında yapılan akademik vasıflı çalışmaların birçoğunda maalesef muhalif, rahatsız edici ve eskiye dair ne kadar kabul varsa tümünü yok edici bir rüzgârın estiğini görüyoruz.
Kendilerini özgün ve özgür olarak takdim eden, eskilerin dini diye eleştirdikleri Kur'an ve sünnetin kabullerini inkâr için bir kuram geliştirmeye çalışanların neyin dinine, hangi dine yelken açtıkları belli değil. Özgün veya özgür olmak için reddi miras gerekmiyor. Kutsalı inkâr etmeden de, makul ölçülü, insaflı ve kaynakların bir kısmını karartmadan da yayın yapılabilir.
Bu şuursuz bakış tarzını çok da zikretmekten haz almadığımı 'deist' anlayışa kapı açtığını üzülerek zikrediyorum.

Atölyelerde müzeyyef fikir üretiliyor
Din adına üretilen yorumlar sağlıklı sistematiği bozup, müzeyyef olan, saf ve temiz olmayan malzeme üretmeye başladı.
Kur'an kıssalarını dahi inkâr etmek, başka türlü takdim etmek için tahrif edip 'eskilerin masalları' diyen anlayıştan makul bir sonuç beklemek çok zordur. Bu iş; önümdeki arkadaşım beş temeli yıktı, ben de on temeli yıkmalıyım şeklindeki bir çirkin yarışa dönmüş durumda. Dilerim sorumluluk, şerle iştihara galip gelir.

Kutsal saymak ayrı ilahlaştırmak ayrı
Peygamberler ve peygamberimizle ilgili sıcak, samimi, temiz, nezih, duru bütün yaklaşımlar bu taife tarafından hemen ilahlaştırma yaftasıyla karşılaşıyor. Onlara göre peygamberlerin sıradan bir insandan hiçbir farkı yoktur. Kıyasıya eleştirilmeliler. Örneklikleri bir mana ifade etmemektedir. Varlıkları ve yoklukları bunlar için aynı seviyededir.
Bu anlayışın hiçbir dinde karşılığının olmadığı ortada. Bu anlayış gizli ve örtülü deizmi çağrıştırıyor. Bu fikir erbabının önümüzdeki yıllarda birer deist olarak önümüzde arzı endam etmeleri bizi şaşırtmamalıdır.
İlahlaştırma konusuna gelince. Hiçbir Müslüman peygamberine ilahlık sıfatı yakıştırmamıştır. Onlar; kendilerine hakikati ileten, uygulayan, yorumlayan, liderlik yapan bir sevgiliye, peygambere bağlılar.
Muhabbetle onu kendilerinden daha aziz sayıyorlar.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) bizzat kendisi ve sahabesi; Allah'ın kulu ve elçisi olan peygamber algısını en güçlü ve kalıcı şekilde zaten gönüllere ve hayat tarzlarına uygulamışlardır. Allah yaratan ve muktedir olan Allah'tır. Kul ise kuldur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA