Hz. Ömer'in ordusuna özel bir uyarısı vardı. Şöyle derdi; 'Beni sizin düşmanlarınız değil, günahlarınız endişelendiriyor.' Düşmanların gücü ve çok oluşu mağlubiyet sebebi değildir.
Günahların çokluğu, menfaat telaşı manevi kayıpları hızlandırır. Bizi mağlubiyete sürükleyen manevi halimizdir.
Müslüman için her zafer ve başarı yeni bir imtihandır. Deneniyoruz. Bazen çoklukla bazen azlıkla. Bazen dostlarımızla, bazen düşmanlarımızla. Bazen şeytan yanımıza kadar sokulur. Bazen melek kalbimizi kanatlarına takar.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Bedir öncesi sabaha kadar yalvardı. Reci kuyusu ihanetinden sonra uzun süre avuçlarını semadan yere indirmedi.
Mescidi Dırar ile, dine karşı din kullanıldı. Hz. Resul (s.a.v.) uyarıldı ve oyun bozuldu.
Tebuk dönüşünde yüzleri maskeli 12 münafık tarafından şehit edilmeye çalışıldı. Hz. Resul'ü uçurumdan atacaklardı. Kısacası; son peygamber, çetin imtihanlardan geçti. Allah'ın yardımı, sadık sahabeler ve keskin zekâsı kâmil aklıyla oyunların tümünü bozdu.
Mekke fethinden sonra Allah buyurdu; Şimdi Allah'ı hamd ile tesbih ve istiğfar zamanıdır.
Asrı saadeti çok iyi okumak zorundayız. Zira biz vahyin ümmetiyiz. Mücadelemiz de vahiy doğrultusunda olmalıdır. Unutmayalım; Uhud'a çıkan Müslümanların sayısı bin kişiydi. Bunun 300'ü geri döndü. Çünkü münafıktılar. Peygamber ordusuna 300 münafık sızmıştı. Ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) zayıf anını kollayıp tuzağa çekmeye çabaladılar. Savaşın başlamasına az bir süre kaldığında 300 kişiye hükmedebilen İbni Selul isimli münafık adamlarını geri çekip Hz. Peygamber'i (s.a.v.) manen çökertmeye gayret etti.
Velhasıl deneniyoruz. Bazen dostlarımız, bazen düşmanlarımız, bazen şeytanlarca. Denenmeden imtihana tabi olmadan mertebeleri geçemeyiz.
İmtihanı geçmeyenlere başarı belgesi verilmiyor. Kazançlar bizi yanıltmamalı. Tedbiri unutmamak gerekiyor.
Unutmayın; iman eden ve imanını hayatı haline getiren kişi her halükârda muzafferdir. Şartlar ne olursa olsun Müslüman, samimi mümin her halükârda kazanandır.
Müslüman'ın niyeti amelinden hayırlıdır
"Müslüman'a niyeti amelinden hayırlıdır. Münafıkın ise ameli niyetinden hayırlıdır." Taberani ve Beyhaki bu rivayeti hem Beyhaki ve hem de Elbani tarafından eleştirilse de genel prensiplerle çelişmeyen bir hakikati ifade eder.
Eğer niyetiniz iyi ise; ameliniz olmasa da niyetinize göre değerlendirilirsiniz. Veya niyetiniz halisane ise; ameliniz eksik olsa da sevabınızı tam alırsınız.
Allah bizleri dış görünüşümüzle değil, kalbimizle mizana çıkartacaktır. Eğer niyetimiz gerçekten Allah ve peygamberini razı etmek ise amelimizdeki eksiklik Rabbül âlemin nazarında tam sayılacaktır. Efendimizin; 'Bir iyiliğe niyetlenip o iyiliği yapamayanın hesabına o iyiliği yaptığı yazılır.' Sözleri de bu manayı destekler.
İmtihan âleminde bütün varlığın sahibinin önünde hesaba çekileceğiz. Niyetlerimiz de teraziye konacak. İşte o zaman nice hesaplar şaşacak, nice ameller heba olup savrulacak. İbadeti eksiksiz görünen nicenin hiç ibadet işlemediği görülecek.
Mücrimler, suçlular o gün bir hak iddia edemezler. 'Onların yaptıkları bütün amellerine yöneldik ve onları dağılmış zerreciklere çevirdik.' (Furkan,23) Niyetlerinizi sorgulayın. Niçin sıratı müstakimdesiniz? Allah için mi yoksa Allah için olduğu sanılsın için mi? Bu sorunun cevabında vicdan ve kalbinizi öne koyun. Zira ahirette önünüze koyacaklar.
Müslüman ulaşmayı özler
Ey Muhammed! Sen insanlara şöyle de: Ben de sizin gibi ancak bir beşerim. Bana ilahınızın ancak bir ilah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı istiyorsa, salih amel işlesin. Ve ibadette hiç bir şeyi Rabbine ortak koşmasın. (Kehf, 110)
Yüce Allah'la bir lika- buluşma olacaktır. Oraya amelle gitmek yetmiyor; salih amelle gitmek gerekiyor. Huzura çıkacağız. Amel ve imkânlarımızın kabul görüp görmediğini orada öğreneceğiz.
'Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır. Kıyamet günü ansızın gelince, onları, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak şöyle derler. Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize! (Enam, 31)
Sınavı çetin olanlar ise dinlerini oyun edinenlerdir.
Onlar, dinlerini eğlence oyun edinenler ve dünya hayatına aldananlardır. Bugüne kavuşacaklarını unuttukları ve ayetlerimizi inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unutacağız. (Araf, 51)
Dini şakaya alanlar; ayetleri, zift gibi olan hayatlarına veya dünya felsefecilerine malzeme yapanlar çetin ve sert bir karşılık göreceklerdir. Zira onların kalbindeki inanç şöyleydi: 'Heyhat! O vaat olunan şey ne kadar uzak! Dünya hayatından başka hayatınız yoktur. Ölürüz, yaşarız. Biz diriltilecekler değiliz. (Müminun, 35-37)
Çevremizde Allah ayetlerine inanmadıkları halde o ayetleri vitrin gibi kullananlar var. Hz. Resul'ün hayatından bir an bile, hayatlarına yansımamıştır. Sahte Müslümanların çoğaldığını, dinlerini küfürlerine payanda yapanların çığ gibi olduğunu ibret ve dehşetle görüyoruz. Bu türden kişiler Allah'a ulaşmayı = likaullahı istemezler. Ölümden nefret ederler. Gerçek manada dini yaşayan Müslüman'dan nefret ederler. Onlara Allah'ı hatırlatan her şeye düşmandırlar.
İki âlemin maskarası olmaya mahkûm olan bu türden kişilerin sizi aldatmalarına, sizinle oynamalarına müsaade etmeyin.
Müslüman Müslüman'ı satmaz
Hz. Peygamber (s.a.v.) Müslüman'ı, kendisine güvenilen insan olarak tanımlıyor. Emin insan. İhanet etmeyen, kardeşini satmayan, terk etmeyen, uçuruma yuvarlamayan insan.
Maddi bir beklenti, makam veya mevki için Müslüman'ı satan kişi, emaneti taşıma yeteneğini yitirmiş emanı olmayan kişi haline gelmiştir.
Kişinin ibadeti, namazı, orucu, haccı, zekâtı onun güvenilir bir insan olması için yeterli değildir. Elbette bu özellikler Müslüman şahsiyetinin birer gereğidir. Ama kâmil bir şahsiyet için bunların dışında da ahlaki vasıflar gerekmektedir.
Müslüman'ın karakterinin tamamlayıcı unsurlarını sayan efendimizin hadislerinden birinde şu ifadeler görülür:
"Müslüman Müslüman'ın din kardeşidir. Müslüman Müslüman'a zulmetmez. Müslüman Müslüman'ı sıkıntısında terk etmez. Müslüman Müslüman'ı zalimin zulmüne terk etmez. Müslüman Müslüman'a yardımda bulundukça Allah da ona yardımda bulunur. Kim bir Müslüman'ın bir dünya darlığını giderirse ve sevindirirse, Allah da onun ahiret sıkıntısını giderir. Kim Müslüman'ın dünyadaki bir ayıbını örterse Allah da onun kıyamet günü ayıbını örter." (Buhari, Mezalim, 3: Müslim, Birr, 32)
Müslüman Müslüman'a nasihat eder
Müslümanlar birbirlerine nasihat ederler. Bu nasihati de Allah için yaparlar. Nasihatle, karşılarındakini yanlış yollara sapmaktan kurtarmaya çabalarlar. Niyetleri halistir. Kalpleri temizdir. Sözleri sadıktır. Daha doğrusu böyle olurlarsa, sözlerinin faydası olur.
"Müslümanlar birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve yekdiğerini korumakta tek bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir uzvu rahatsız olursa, öteki uzuvları da bu yüzden rahatsız olur ve uykusu kaçar." (Buhari, edeb, 27) Müslümanların yanlışlarını, günahlarını dert edinmeliyiz. Müslümanların içine sızmış ve Müslüman görünüp kendi şahsi emel ve ikbali için yakınlık kurmaya çabalayan kişilere dikkat etmeliyiz. Her Müslümanım diyene kalp kapılarını açıp baş-göz etmek doğru değildir. Temkinli olmak şarttır. Harama bulaşanlara dikkat etmeliyiz.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hayatında sahabe namazda ayakucuna bakardı. O vefat edince gözler öne, sağa-sola kaymaya başladı. Fitne çağındayız.
İmkânlarımızı Allah'a, peygamberine ve mazlum halka harcamalıyız! Mazlum ve mağdurun sırtı sıvazlanmalı. Duası alınmalı. İhtiyacı giderilmelidir.
Zaten din bu değil mi? Dinin sadece namaz, oruç olduğunu kim söyledi?