Bu yazımızda; 'Sırat-ı Müstakim'den dışarıya çıkan sapkın kollara işaret edeceğiz. Tarih boyunca sapkın kollar, İslam âleminde kendilerine taraf bulmuşlardır. Zaman zaman dile getirilen ve fakat istikamet dolu tarihi anlayışımıza ters düştüğü hemencecik anlaşılan yanlış fikirlerin tarihin içinde bazı gruplarca temsil edildiğini görmemiz mümkün olabiliyor. Bu sapkın grupların önemli inançlarını şöyle özetleyebiliriz:
Ezrakiye'ye göre; Müminlerin çoğu ateşte olacaktır.
Salebiye'ye göre; Kaza ve kader yoktur.
Halbuki Kur'an-ı Kerim kaderi; hesap, meşiet -irade- hesap ve benzeri kavramlarla inanç hayatımıza sokmuştur.
Mehremiye'ye göre; Namaz kılmayan dinden çıkar. İslam akaidçilerine göre ise namaz kılmayan dinden çıkmaz, ancak günahkâr olur. Namazı inkâr ettiğinde ise dinden çıkar.
Ahmesiye'ye göre; öldükten sonra ölüye hiçbir şeyin yararı olmaz. Halbuki ölü için yapılan hayırlar yerine ulaşır.
Mahkemiye'ye göre: Mahkemeye giden dinden çıkar. Halbuki Kur'an-ı Kerim'in bizzat kendisi hakeme başvurun der.
Seneviyye'ye göre:İyilik Allah'tan, kötülük şeytandandır. İslam akaidine göre iyilik ve kötülüğü yaratan Allah'tır. Dileyen ise insanlardır. Mutezile'ye göre; Ahirette müminler Allah'ı görmeyeceklerdir. Halbuki Kur'an-ı Kerim bazı insanların cennette Allah'ı göreceklerini söyler. (Kıyame, 23)
Keysaniye'ye göre; İşlediğimiz fiillerden sevap alıp alamayacağımızı bilemeyiz. Halbuki günahtan azap, iyilikten sevap alacağımız bellidir.
Şeytaniye'ye göre: Allah şeytanı yaratmamıştır. Halbuki şeytanın Allah tarafından yaratıldığı bellidir.
Beteriye'ye göre; Günah işledikten sonra yapılacak tövbe kabul olmaz. Halbuki, Kur'an-ı Kerim'de tövbeyi emreden birçok ayet vardır. Allah gerçek tövbeyi kabul edeceğini bildirmiştir.
Nakisiyye'ye göre; Hz. Peygamber'e (s.a.v.) biat etmeyen günahkâr olmaz. Halbuki Efendimiz'e (s.a.v.) biat etmeyen, ona inanmayan iman etmiş olamaz.
Kasitiye'ye göre; Zühd (takva) değil dünyalık istenmelidir. Halbuki zühd tercih edilmeli ve dünya-ahiret dengelenmelidir.
Mültezime'ye göre; Allah her yer ve her mekânda olmak zorundadır. Allah hiçbir şeye icbar edilemez.
Veridiye'ye göre; Allah'ı tanıyan cehenneme girmez. Çünkü cehenneme giren bir daha oradan çıkamaz. Halbuki günahlarından sıyrılan ve cezasını çeken cehennemden çıkar. Mümin ebedi kalmaz.
Zehadiyye'ye göre; Allah'ın akılla ispatı boş bir iştir. Çünkü ispat ancak duyularla idrakten geçer. İdrak edilen ise ilah olamaz.
İdrak edilemeyen de ispat edilemez. Halbuki duyu organları kâinatı ve Allah'ı tanımada elimizdeki en sağlam yoldur. Çünkü ilham da duyularla idrak edilir. Ayrıca Hz. İbrahim olayında olduğu gibi, Yüce Rabbimiz varlığına dair belgeler sunmuş, akılla düşünmeye çağırmıştır.
Herekiye'ye göre; Ateş kâfiri bir defa yakacak. Bir defa yandıktan sonra artık ateşin sıcaklığını hissetmeyecek. Halbuki bazı tasavvuf alimlerinin müminin ateşi sürekli hissetmeyeceği kanaati kabul görmemiştir. Ayetler azap çekenlerin sürekli acı duyacağını belirtmiştir. (Nisa suresi, 56)
Faniyye'ye göre; Cennet ve cehennem sonludur. Fanidir. Henüz yaratılmamıştır. Halbuki cehennem ve cennet içinde kalanların farklılığına rağmen, mekân itibariyle fani değillerdir. Başlangıcı olmakla beraber (hâdis -sonradan olma) devamlılığı itibariyle sonlu değildir. Ve şu anda yaratılmışlardır.
Hz. Adem olayı cennette olmuştur. Hz. Adem şu anda var olan cennetten çıkarılmıştır.
Kaberiye'ye göre; Kabir azabı ve ahirette şefaat yoktur. Halbuki kabir azabı olacaktır. Ve ahirette meleklerin ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) şefaati haktır. Bunların bir kısmı ayet, bir kısmı ise sünnetle sabittir. Hz. Peygamber, ileride kabir azabını inkâr eden sapkın insanların çıkacağını haber vermiştir.
Tarıkiyye'ye göre; Dinlerde farz, helal ve haram yoktur. Kişi Allah'a inandıktan sonra dilediğini yapabilir. Halbuki helal tavsiye ve emredilmiş, haram ise yasaklanmıştır. Bu ayetlerle sabittir.
Saibiye'ye göre; Yaratılmışlar dilediklerini yapabilirler. Halbuki insanlar ve cinler kulluk için yaratılmışlardır. (Zariyat suresi, 56) Bazılarına göre; Allah'a itaat edene itaatkâr, kötü olana ise isyankâr diyemeyiz. Zira bunu sadece Allah bilir.
Beyhesiye'ye göre; Hak ile batılı, helal ile haramı bilmeyen dinden çıkmıştır.
Müşebbite'ye göre; Allah'ın eli bizim elimiz, gözü bizim gözümüz gibidir. Halbuki sıfatlar Allah'ın ne aynıdır ve ne de gayridir. Allah'ın eli ve gözü bizim elimiz ve gözümüz gibi değildir. Bazılarına göre; Nafileleri terk eden farzları terk eden gibidir. Bazılarına göre; Hz. Ali peygamberlikte Hz. Muhammed'e (s.a.v.) ortaktır.
Rafizi olarak adlandırılan bu grubun bizatihi kendisi Hz. Ali'ye iftira atmış olmaktadır. Çünkü Hz. Ali, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) en yakın dostu, sağ kolu, emini, halifesi, damadı ve amcasının oğludur. Böyle bir iddiayı Hz. Ali'nin kendisi küfür sayar. Hiç kimse peygamberlikte Hz. Peygamber'e ortak olamaz.
Cebriye-Muttaribe'ye göre; İnsan hiçbir fiilini seçemez. Allah'ın önünde yaprak misalidir. Allah onu dilediği yere döndürür. Halbuki işleyeceği fiili kişi ister, Allah ise yaratır. İrade vardır. Bazılarına göre; Her şey daha önce yaratıldı. Artık şu anda hiçbir şey yaratılmıyor. Halbuki Yüce Allah her an yaratmaya devam ediyor. Bazılarına göre; İçinden ne geçiyorsa, hayır bildiğin her şeyi yap. Halbuki dinin hayır dediğini kişi yapmakla zorunludur.
İçinden geçeni değil.
Sabukiyye'ye göre; Allah'a çok sevgi besleyenden farzlar düşer. Yapma zorunluluğu kalkar. Halbuki hiçbir makam kişinin üzerinden ibadet yükümlülüğünü kaldırmaz. Belki sorumluluğunu çoğaltır. Hz. Peygamber bütün büyük makamına rağmen ibadetten vazgeçmemiş, bilakis daha çok ibadet etmiştir.
Havfiyye'ye göre; Allah'ı sevenin korkmasına gerek yoktur (Günah da işlese). Zira dost dostu korkutmaz. Halbuki kişi hem Allah'ı sevecek ve hem de korkacak. Kişiyi Allah korkutur da. Cinayet işleyenin, öldürdüğünü sevmesi cezaya engel değildir. Yine öldürülenin katilini sevmesi de cezaya engel değildir. Yüce Allah'ın, suç işleyen kulunu cezalandırması umumi adaletin gereğidir.
ANA GİBİ YAR OLMAZ
Anneler evlatlarını önce vücutlarında, sonra kucaklarında, sonra da kalplerinde taşıdılar. Abdurrahman Cami'nin buna benzer sözleri Şahı Nakşibendi'nin şu ifadelerini hatırlatır: 'Benim mezarımı ziyaret etmek isteyenler, önce annemin kabrini ziyaret etsinler. Sonra benim kabrimi.' Hz. Peygamber (s.a.v.) anneye yapılan iyiliğin annenin hakkını ödemeye yetmeyeceğini haber veriyor. Annenizin duasını alın. Onun ellerini öpün. İyilik edin. Sevgilerin çoğu dünyada karşılığını alır. Ahirete belki de yük olarak döner. Ama anne sevgisi hem dünyada ve hem de ahirette karşılığını fazlasıyla gösterir.
SORULAR
Zulüm devam etmez, küfür devam eder sözü hadis midir?
- Bu alimler arasında kullanılmış bir temel ilkedir. Allah zalime mutlaka ceza verir. Ertelemez çoğu kez. Hz. Ali'nin zalimin gölgesi kısadır sözü de bu ilkeyi hatırlatır. Nitekim; Allah ihmal etmez (unutmaz) ancak imhal eder (süre verir, erteler) sözü de bu anlama yakındır. Küfür kıyamete kadar devam eder. Zira bu imtihanın gereğidir. Küfür ve imanın kıyamete kadar mücadelesi devam edecektir.
İslam köleliğe karşı mı?
- Kölelik İslam'dan çok önce başlamıştır. Batı tarihi asırlarca köle isyanlarıyla çalkalanmıştır. İslam geldikten sonra kademe kademe kölelik kaldırılmaya çalışıldı. Batıda kölelik ilkeleri, sermayesi ve pazarı olan ciddi bir yapı teşkil ediyordu. İslam bununla savaştı. Bu süreçte de kölelerin yaşam standardı yükseltilmeye çalışıldı. Köle azadı sevap kabul edildi. Birçok günahın fidyesi olarak köle azadı emredildi. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman gibi ilk müminler yüzlerce köle satın alıp azat ederek bu süreci hızlandırdılar. İslam elbette köleliğe, insanı onursuzlaştıran her eyleme karşıdır.
Muhyiddin İbni Arabi cehennemin sonsuz olmadığını mı savunmuş?
- Tasavvuf büyüklerinden birisi olan Muhyiddin Arabi cehennemin ebedi-sonsuz, sürekli-olduğunu söylemiştir. İbn Arabi'nin cehennemin sonlu olduğunu söylediği iddiası doğru değildir. (Bk: Futuhat, III, 77; II, 648 vd) İbni Arabi'nin dediği azabın orada şekil değiştireceğidir. Ona göre azap -bilindiği haliyle- ebedi değildir. Ama bunu söylerken cehennemdeki azapla ilgili 45 bin sene gibi bir rakam telaffuz eder. Ona göre imansızlar sonsuza kadar cehennemde kalacaklardır. Ehli sünnet alimleri ise bundan farklı olarak hem cehennem ve hem de oradaki azabın sürekli olacağını küfür ve şirk içinde olanlar için söyler.
BÖLÜNMEYİN, AYRILMAYIN, SAFLARI SIKILAŞTIRIN
Yüce Allah bizim bölünmemizi, ayrışmamızı istemez. Omuz omuza, saf safa olmamızı emreder. Zira bölünürsek gücümüzü kaybederiz. Birbirimizi Allah için uyarmalıyız. Uyandırmalıyız. Eleştirmeliyiz. Ama asla bölünmemeliyiz. Asla parçalanmamalıyız. Yüce Rabbimiz şöyle buyurdu: Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O, sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz. (Ali İmran, 103)
HER SÖZÜ DİNLE AMA!
Kur'an-ı Kerim münafıkların Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sakin, ölçülü ve zekice duruşunu anlayamadıklarını ve şöyle tenkit ettiklerini aktarıyor: - Yine Münafıklardan öyleleri vardır ki, peygamberi incitiyorlar ve; 'O, her söyleneni dinleyen bir kulaktır' diyorlar. De ki, 'O sizin için bir hayır kulağıdır.' (Tevbe, 61) Hz. Peygamber dinlerdi. Duyardı. Tartardı. Teraziye koyardı. Ve sonra en doğru kararı verirdi. Müslüman da böyledir. Akıllıdır. Hesap yapar. Doğruyu bulur ve doğruda ısrarcı olur. Tartar kararını verir ve yola koyulur. Yüce Allah bu özelliği şöyle anlatır: 'Onlar ki, sözü dinler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah'ın kendilerine hidayete erdirdikleridir. Ve onlar akıl sahipleridir.' (Zümer, 18)