Medine'de Efendimizin hemen yanı başında saadet mescidinin minberinde uzun boylu bir adam ayakta konuşuyor. Çelik gibi sert elleriyle minberin köşelerini kavramış. Mescidi Saadeti dolduran binlerce sahabi, yüzüne dikkatle bakıyorlar. Tek bir cümlesini kaçırmak istemiyorlar.
Şöyle diyordu: Cemaat! Beni iyi dinleyin. Ben Ukaz panayırında Mekke'ye uzaktan gelen pehlivanlarla güreşir ve hepsini yenerdim. Sırtını yere getirmediğim pehlivan yoktu.
Bazen çöle açılırdım. Akrabalarımın develerini hurma karşılığında -ücretle otlağa çıkarırdım. İşte şimdi başınızdayım. Halifeyim.
Konuştu. Uzunca konuştu. Kendiyle minberde hesaplaşıyordu. Kıyasıya kendini eleştiriyordu. Sonra indi. Namazı kıldırdı. Cemaat hâlâ, deminki sözlerin etkisindeydi.
Cumadan sonra oğlu Hz. Abdullah yanına gitti. Abdullah deminki açık hesaplaşmadan rahatsız olmuştu şöyle dedi; 'Baba! Sen müminlerin emirisin. En öndekisin. Demin minberde kendini çok eleştirdin. Neden?
Halife başını kaldırdı. Oğlu Abdullah'a merhametle baktı şöyle dedi; Oğlum! Bugün aynada kendime bakarken birdenbire bir büyüklenme duygusu hissettim. Sonra hemen kendime geldim. Cuma namazında kendime -nefsime- haddini bildirmek istedim. Hiçbir şey olmadığımı kendime anlatmak istedim. Bugünkü konuşmamın sebebi budur işte... Tanımışsınızdır. Bu isim Hz. Ömer'di. Rabbin bereketlerinden mahrum etmesin.