Dünyadaki gerginliği, insanımıza tahammülsüzlüğü görüyorsunuz.
Avrupa'da insanımıza reva görülen muameleyi de...
İslam korkusunun önyargının, İslam düşmanlığının zirve yaptığı bir dünyada İslam'ın daha çok anlatılması ve anlaşılması gerekiyor. Yükümüz ağır.
Vebalimiz çok.
Bizler din adına konuşanlar, akademisyenler, kalem ve kelam erbabı enerjimizi birbirimizi yaralamakta kullandık. Berbat ve gereksiz bir kapışmaya mahkûm ettik kendimizi.
Tevekkül yerine, tearüf (tanışma) yerine düşmanlık ettik.
Bu dini, bu ülkeyi, Allah'ı ve peygamberini seven herkesin müthiş bir hamle ile İslam'ı anlatmaya, tanıtmaya çabalaması gerekiyor.
Hz. Peygamber (s.a.v.) on bin arkadaşıyla Mekke'ye giriyor.
Yaptığı ilk uygulama genel bir eman - güvencenin verilmesidir. Sahabe büyük bir ihtişam ve ama bir o kadar büyük bir tevazuyla Mekke'ye girerken putperestlere güvence vererek şu cümleleri haykırıyorlardı:
- Kim Ebu Süfyan'ın (Mekke'nin lideri) evine girerse güvendedir.
(Dikkat çeken nokta şudur: Ebu Süfyan'ın evinde Hz. Hamza'nın ciğerini dişleyen karısı Hind de vardı, başkaları da) - Kim Hâkim bin Hizem'ın (Diğer bir lider) evine girerse güvendedir.
- Kim silaha el atmazsa güvendedir.
- Kim Kâbe'ye girerse güvendedir.' Bütün mahremiyetlerin çiğnendiği, ırza tasallut olunduğu, insanın her türlü güvence ve güvenden mahrum olduğu, münafıklığın geçer akçe olduğu bu dünyada, bu çağrıillaki lazım.