Rebiülevvel ayına giriyoruz. Bu ay, eski ayların üçüncüsüdür. Ve Müslümanlar için önemli bir anlam taşımaktadır.
Hz. Peygamber 'Rebiülevvel' ayında doğmuş ve yine Rebiülevvel ayında vefat etmiştir.
Doğum ve vefat günü de aynıdır. Pazartesi günü doğmuş ve pazartesi günü vefat etmiştir.
Doğumu da vefatı da Rebiülevvel'in ilk günlerine rastlamaktadır.
Efendimiz 61 veya 63 yıl yaşadı. (iki ayrı takvim hesabına göre) Bu hayatın çoğunu Mekke'de geçirdi. Yaklaşık 53 yılı Mekke'de yaşadı. Son 10 yılını ise Medine'de geçirdi.
Veda Haccı ve Kabe'ye veda
Hac İslam'ın 5 şartı içinde en geç emredilen şartıdır. Efendimize (sav) vefatından bir buçuk yıl önce emredildi. Hz. Peygamber (s.a.v.) birinci yılda Hz. Ebu Bekir'i kendi yerine hac imamı olarak Müslümanların başında hacca gönderdi.
Bir sene sonra, yani vefatından 40-50 gün önce hacca gitti. Orada müminlere nasıl hac yapılacağını detaylarıyla öğretti. Arafat meydanında 100 (yüz) bin üzerinde insana hitap etti.
Bizler bu Hacca, "Veda Haccı", bu hutbeye "Veda Hutbesi" dedik. Efendimiz daha sonra Medine'ye döndü.
Medine'deki son günler
Artık Cebrail az gelir olmuştur. O, Cebrail'i özler. Bir ara Cebrail'e fısıldar. 'Neden gelmiyorsun. Seni özlüyorum.' Son ayetler inmiş veya inmek üzeredir.
Vefatından önceki son 15 günde Cebrail yanına gelir ve 'Medine'deki mezarlığa (Baki mezarlığına) git ve vedalaş' der.
Bir gece yarısı 'Ebul Muveyhibe' ile beraber mezarlığa gitti, uzun uzun dua etti. Sabaha doğruydu. Sıtmaya yakalanmış gibi titreyerek eve döndü. Eşi Hz. Aişe'den üstünü örtmesini istedi. Bu, 13-15 gün sürecek hastalığın başlangıcıydı.
Saçlarındaki aklar çoğalınca
Aslında günler öncesinde saçlarındaki aklar çoğalmıştı. Bir ara Hz. Ebu Bekir (r.a.) sordular. Sizi yaşlanmış gördüm. O (s.a.v.) şöyle buyurdu.
"Evet. Ayetler beni ihtiyarlattı."
Son hutbe
Hastalığı artınca Medine'deki mescidinde minbere çıktı. Bitkindi. Yanında Hz. Abbas ile Hz. Ali vardı. O'na yardım ediyorlardı. Minberde oturdu ve konuştu.
Düşmanlarınızdan değil, nefislerinizin sizi yanıltmasından korkuyorum. Dünyalık için birbirinizle çarpışırsınız diye endişe ediyorum.
Kime vurmuşsam işte sırtım gelsin ve vursun. Bugün burada mahcup olmak, Allah'ın huzurunda mahcup olmaktan hayırlıdır.
Sizi bekleyeceğim
"Sizi bekleyeceğim" buyurdu. Sahabe sordular. Sizi nerede bulalım. Mahşerde sizi bulabilir miyiz? O şöyle cevap buyurdu: "Ya Sırat köprüsünde, ya terazinin başında, yahut da Kevser havuzunun başında beni bekleyin.
Bizi tanıyacak mısınız?
Arkadaşları soruyordu, hem acı ve hem heyecan içinde. Ey Allah'ın elçisi, siz o gün bizi tanıyacak mısınız? O gün insanlar çok olacak. Bizi tanır mısınız?
Sahabesini gözleriyle taradı. Tebessüm ediyordu. Yüzü solgun ama o kadar güleçti. Şöyle buyurdu: 'Mahşerde hepinizi abdestle yıkadığınız organlarınızdan tanıyacağım.' "Yüzünüz, kollarınız parlayacak."
Bir kısmınız bana gelemeyeceksiniz
Şöyle devam ettiler: "O gün bana koşacaksınız. Fakat bir kısmınız bana ulaşamayacaksınız. Ben sizi görüp meleklere, 'bırakın gelsinler' diyeceğim. Fakat melekler bir kısmınızı benden uzak tutacaklar. 'Uzak durun, uzak durun' diyecekler. Ben meleklere, 'onları bırakın. Onlar bendendir' diyeceğim.
Melekler şöyle diyecekler:
Muhammed (s.a.v.)! onlar sana gelemezler. Çünkü onlar senden sonra çok yanlışlıklar yaptılar. Sana gelemezler."
Medine'de ateş görüyorum Aişe!
Odasına çekildi. Ateşi yüksekti. Bir ara derin bir uykuya yattı. Sonra birdenbire uyandı. Sıçrayarak. Eşi Hz. Aişe'ye (r.a.) dönerek şöyle dedi: "Aişe! Medine yanıyor. Ben Medine'nin üzerine ateşlerin yağdığını görüyorum."
İleride olacak fitne ve kaosa işaret ediyordu.
En yüce dost
Bütün dostlardan ayrılıyordu. Zaten sahte dostları hiç olmadı. İyilik yaptıklarından iyilik beklemedi. Karşılığı Allah'tan bekledi. Çünkü en çok iyilik ettiğinin günün birinde en çok zarar veren olabileceğini iyi biliyordu.
Sahabeden hiç ihanet görmedi. İman edenleri, tam iman edenlerdi.
Pazartesi günüydü. Öğleden sonraydı. Bir ara ağırlaştı. Başı eşinin dizindeydi. Gözlerini açtı. En yüce dosta diyordu: "Allahım! En yüce Dost! Sana geliyorum."
Namaz, garibanlar ve kadınlar
Son üç cümlesi buydu. "Kadınlarınıza zulmetmeyin. Namazınızı bırakmayın. Garipleri ezmeyin."
Ve elveda ey Nebi
Sonra gözleri yücelere yöneldi. Yüzünde derin bir gülümseme vardı. Gözleri açıktı.
Hz. Aişe bağırdı. "Beni duyuyor musun?" cevap yoktu. Bir daha, yine cevap yoktu. İrkildi: "Yıkıldı Medine."
Efendimizin gözlerinden bir damla gözyaşı yanaklarına sızdı...
Seni arıyoruz ey Nebi
Şimdi seni arıyoruz. Elveda ey Resul diyoruz. Ve şimdi sana daha çok muhtacız. Dağınık haldeyiz. Dilimiz rahmetten uzaklaştı. Yüreklerimiz dağıldı. Birbirimizin düşmesini bekliyoruz. Senin sahabenin idrakinden uzağız. Biidrakiz. Binasibiz. Biemanız. Bişefkatiz.
Dünü unuttuk. Belki yarınımız, bugünümüzü aratacak. Farkındayız, farkında olmadığımızın. Üzgünüm ey Resul. Mahcubum ey Resul.
Sizin bize; benim ümmetimin kardeşliğinden, sevgisinden, rahmetinden uzaksınız demenizden korkuyoruz. Salat ve selam sana ey sevgili. Sana salat ve selam olsun ey yar.