Fırsat buldukça söylemeye çalışırım. Irkçılık bir Batı icadıdır. Batı'nın içinde de ırkçılık seviyelerine göre bir sıralama yapmak mümkün.
Batı başkentlerine yapacağınız birkaç günlük geziler esnasında bile eğer gözünüzü şatafattan alıp doğru yerlere bakmayı becerebilirseniz her şeyi çok net görürsünüz.
Mesela Paris'te ağzı açık ayran budalası gibi gezerseniz sarayların ihtişamı karşısında nefesiniz kesilebilir.
Sırt bu hal nedeniyle Batı kutsallaştırması yapanlara rastlarsınız.
Halbuki tüm bu ihtişamın altında koca bir sömürgecilik tarihinin yattığını aklınızdan çıkarmazsanız saçma sapan doğu-batı mukayeselerine düşmez ve eziklik etmezsiniz.
***
Aynı şehirlerde çarşı pazar gezerken şehrin mimari kurgusu ötesindeki toplumsal kurgusunu da gözlemlemeye çalışırsanız ırkçılık karşınıza çıkıverir.***
Bu ülkelerde yaşayan göçmenler ise öylesine ezilmiş öylesine tırpanlanmıştır ki, bir beyaz Fransız'ın haklarına sahip olamayacağını aslında bilir.
Bir yandan da sistemin kendine eşit vatandaşlık hakkı verdiğini düşünmeye çalışır. Hatta aralarında kendini Fransız veya Alman olarak tarif edenler bile çıkar. Ben de kendilerine ısrarla "aslen nerelisiniz" diye sorarım. Çok bozularak Fransız olduklarını tekrar ederler. Bense Fransız olmadıklarını anlayacakları günü beklemeye dönerim. Ve genelde o gün gelir.
Derisinin rengi veya isminin tınısı hangi mahalleye taşınırsa taşınsın peşini bırakmaz.
Gerçek Fransızların beklentilerini yerine getirdiği müddetçe sorun yoktur.
Tek bir sefer yoldan çıkarsa sistem onu döverek geri çağırır. Maalesef gerçekler böyle.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz